Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Mayıs 30, 2017

Mesele üç-beş şeker değil, sen hala anlamadın mı?

Geçenlerde instagram hesabımda evimizdeki sevimli şeker kavanozumuzu:


"Bu evde küp şeker kullanan tek kişi yaşıyor. Bu ben değilim. Buna rağmen kavanozdaki şeker bittiğinde ben bu kavanozu dolduruncaya kadar ortalıkta bir karton kutu dolaşır. Ben kavanozu doldurduğum andan itibaren şeker kavanozdan kullanılmaya başlar. Benzer şeyler tuvalet kağıdı için, ıslak mendil için, kağıt havlu için de geçerli. Onlarda da tek kullanan benmişim gibi yerlerini doldurmak benim görevim. Neden? Çünkü bu evin annesi benim. O zaman bunların benim milyonlarca işimden biri olmasında sakınca yok. Dört kişi yaşadığımız bu evde iki seçeneğim var bundan kurtulmam için: Ya sürekli söyleneceğim. Ya da tuvalet kağıdı tek tek lazım oldukça banyoya girecek, sepeti asla doldurulmayacak, küp şeker o çirkin karton kutudan kullanılacak, ıslak bornozlar odaların ortasında, su içilmiş bardaklar komodinlerin, sehpaların üzerinde kalacak. Çünkü öyle olmalarında bir sakınca yok. Öyle olmamalarını istemek benim saçma titizliğim. Annemin evindeyken de annemin saçma titizliğiydi. Anneden kızına (anneye) geçen saçma titizlikler mi bunlar acaba?"


gönderisiyle paylaşmıştım. Her itiraf gönderisi gibi, bu da bir anda evde iş bölümünün bir türlü sağlanamadığından yakınan annelerin yorumlarıyla doldu. (Genç bloggerlara tüyo: Etkileşim istiyorsanız hayatın acı gerçeklerini yazın. Emin olun herkes aynı şeyi yaşıyor.)



Aslında bu tam olarak bir itiraf gönderisi değildi. Benim burada anlatmak istediğim çok farklı bir şeydi.

Beni tanıyanlar, sevdiceğimin standart (genel geçer) erkek tipinden biraz daha üst seviyede bana yardımcı olmaya çabaladığını, hayatımızı kolaylaştırmak için elinden gelen tüm iyi niyet ve çabayı gösterdiğini bilir. Bu bir "ayy bütün işleri de ben yapıyorum" gönderisi değildi o yüzden. Zaten bütün işleri de ben yapmıyorum. Aksini iddia etmek açıkça yalan söylemek olur. 

Peki neydi o zaman "isyeaaaan"ımın sebebi?

Küçük şeyleri (bir araya geldiklerinde epeyce büyük oluyorlar) yalnızca "evin annesi"nin düşünmek zorunda olmasınaydı benim isyanım. Gönderinin sonundaki soru cümlesi de bunu anlatıyordu aslında. "Anneden anneye geçen saçma titizlikler mi bunlar?"

Aslında saçma titizlik değil bunun ismi. Feministlerin "Zihinsel Çalışma Yükümlülüğü" dediği bir kavram bu.

Bununla ilgili bir kahve paylaşımım vardı -hatta bir dönem internet alemlerinde epeyce paylaşıldı belki daha önce denk gelmişsinizdir.- Bu kavramı daha net anlatabilmek için onu kullanacağım. Kahve içmeye çalışan bir annenin serüvenini anlatan bu gönderi şöyle bir şeydi:


Kahve içmeye çalışan anne; Isıtıcının düğmesine basar, lavabonun içindeki bulaşıkları çalkalar, bulaşık makinesine koyacakken boşaltmadığını fark eder, makineyi boşaltır, makineden çıkan oyuncağı çocuğun odasına götürür, yerdeki oyuncakları toplar, mutfağa döner, ısıtıcının düğmesine basar, boşalan makineye bulaşıkları yerleştirir, ısıtıcının düğmesine basar....

Yani, evin annesi iseniz mutfağa girdiğinizde lavabodaki bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirme zorunluluğu hissedeceksinizdir. Ya da banyoya girdiğinizde ıslak havluyu değiştirme, biten tuvalet kağıdını yenileme, boyalı minik ellerin yıkandığı ve boya lekelerinin kaldığı lavaboyu şöyle bir fırçalama.... Bunları evin diğer sakinleri görse dahi farkına varmazlar. Çünkü "onların görevi" değildir.

İşte anlatmak istediğim buydu o gönderiyle. "Küçük şeyler" neden evin annesinin görevi? Neden ne kadar iyi niyetli ve iş bölümüne açık olsalar da ailenin diğer fertleri yere düşen bir şeyi kaldırmaz, biten bir şeyin yenisini eskinin yerine koymaz ve neden bütün organizasyonları evin annesi yapmak zorundadır? Bununla nasıl başa çıkılır?





Evin diğer sakinleri iş bölümüne açık olsalar da bu iş paylaşımını evin annesinin yapması ve gerekli zamanlarda hatırlatması gerekir. Örneğin küçüklerken, çocukların doktora götürülmesinden eşim sorumluydu ancak tarihlerini takip etmek ve randevularını almak benim sorumluluğumdaydı. O gerekeni (kendince üzerine düşeni) yapıyordu bakıldığı zaman. Fiziksel kısmını hallediyordu evet. Fakat işin zihinsel kısmı benim yükümlülüğümdeydi. Bu durumda "çocukların doktor kontrolleri" halen benim benlik kaynağımı harcamaya devam etmekteydi. (Benlik Kaynakları kısmına birazdan geleceğim.)

Eşinize "bulaşık makinesini boşaltmasını" söylediğinizde bulaşık makinesini boşaltır. (Ve eğer bunu sürekli yapıyorsa eşyaları doğru yerlere koymayı da başarabilir) Ancak lavabonun içindeki bulaşıkların makineye girmesini ayrıca söylemiş olmanız, lavabonun ovulması gerektiğinin, ocak ve tezgahın silinmesinin de bu işe dahil olduğunun bilgisini önceden vermiş olmanız gerekir ki eşiniz sizin "bulaşık makinesini boşaltma" işini kastederken söylediğiniz şeyi tam olarak yapabilmiş olsun.

Ya da çamaşır makinesinin durmasını bekleyemeden acil çıkmanız gerekiyorsa ve eşinize çocuğun okul gömleğinin makinede olduğunu ve asılması gerektiğini söylerseniz muhtemelen eve dönerken balkondaki çamaşırlıkta yalnızca çocuğun okul gömleğini sallanırken göreceksinizdir. Çünkü diğer çamaşırlardan hiç bahsetmediniz.

Zihinsel çalışma yükümlülüğü bu demek. Sürekli programlama halinde olmak. Sürekli düşünüyor olmak. Bu, benlik kaynağını en hızlı harcayan ve insanı en fazla yoran şey halbuki. O yüzden de kadınlar (özellikle anne olduktan sonra daha fazla) zihinsel olarak sürekli yorgun oluyorlar. Fiziksel olarak yardım alabilseler bile.





Peki Benlik Kaynakları Ne Demek? (Öfkenle Barışı izleyenler burada okumayı bırakabilir)

Beynimizi bir cep telefonu pili gibi düşünürsek, her sabah şarjdan yeni çekilmiş dolu bir pille uyanıyoruz. Ve gün içinde bu pili normal faaliyetlerimizi düşünüp planlamak için kullanmaya devam ederken bir de (cep telefonunuzun arka planında çalışan uygulamaları düşünün) görünmeyen zihinsel işler tarafından benlik kaynağımız (pilimiz) harcanıyor.

Tüm bu organizasyon işleri siz normal yaşamınıza devam ederken beyninizdeki gücü harcamaya ve sizi yormaya devam ediyor demek bu da. Evde yardımcınız olması ya da ailenin diğer fertlerinin iş bölümüne ve sorumluluk almaya ne kadar hevesli oldukları bir şeyi değiştirmiyor yani. İşi başkası yapıyor olsa da "asıl işi" siz yapıyorsunuz. Çünkü evin annesi sizsiniz.

Yani yüz yıllık klişenin de açıkça söylediği gibi: Vücut yorgunluğu nedir azizim, dinleniyorsun geçiyor. Asıl zihin yorgunluğu zor.