Ada'nın her şeye itiraz eden; kendini yerden yere atarak ağlayan; giyinmemek - soyunmamak, evdeyse evden çıkmamak, dışarıdaysa eve girmemek için saatlerce ağlamalarına bir şeyler oldu.
Kendiliğinden.
Ya da bilmeden benim yaptığım bir şeyden.
Ama geçti.
Yaşadığımız bir iki olayın sonunda aslında bu ağlamaların bir sebebi olduğunu fark ettik önce; daha önce de yazmıştım; sadece anlatamama sıkıntısıydı sanırım yaşadığımız.
Bir keresinde; meyve suyu istemiş; verdiğim meyve suyuna kendini yere atıp ter ter tepinerek tepki vermiş, sonra da ağlayarak odasına gidip meyve suyunu içmeyi reddetmişti.
İki gün sonra fark ettik ki; bazı meyve sularını verirken bu tepkiyi veriyor. Sonra fark ettik ki; meyve sularını kutusundan tanıyor. Fark ettik ki; Ada karışık meyve suyunu sevmiyor!
Bir keresinde de; dışarı dolaşmaya çıktık ve Ada sürekli pusetinde ayağa kalkıp arkada asılı olan çantaya uzanmaya çalışıyor ve "mitiy" (mısır) diyor. Ben oturmasını söyledikçe mızmızlanıyor ve önüne dönüyor. Atıştırmalık bir şey istediğini düşünüyor ve çerez alıyorum, istemiyor. Çantada "mısır" olmadığından o kadar eminim ki Ada'ya "bir kere daha arkasına döner ve ayağa kalkarsa eve dönmek zorunda kalacağımızı" söylüyorum, sonuç; ağlayarak eve dönüyoruz. Evde çantamızı boşaltırken; oyuncak mısırı çıkıyor çantadan. Misafirliğe giderken "bir kaç oyuncak seç çantamıza koyalım" dememe alışkın olan Ada, bana söyletmeden, dışarıda oynamak için mısırını çantaya atmış meğer. Canı sıkıldıkça da mısırını istiyormuş benden.
Evet; artık ağlamıyor. Artık sinir krizleri geçirmiyor. Artık daha mı iyi konuşuyor yoksa ben mi daha uzun sabredebiliyorum bilmiyorum.
Ama bir şeyi anladım ki; problem çocukta değil: Bizde!
Terrible two'yu yaşayan onlar değil; bizleriz!