Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Ocak 18, 2012

Duygusal Gelişim Dönemleri



0-12 yaş Çocuklarında Duygusal Tepkiler

Gülme, ilk duygusal tepkilerdendir. Bebeğin ilk günlerdeki gülümsemesi, yüz kaslarının belli bir duruma gelmesidir ve bu gülümsemeler bir reflekstir. 10-12 haftalık bir bebek, uyurken ten temasında bulunulduğunda gülerken daha ileriki zamanlarda birtakım uyarıcılara gülme tepkisi verir. Bebek, ilk aylarda insan yüzüne gülümser. Daha çok alışkın olduğu annesi, babası ya da kendisine bakan kişiye güler. Sekiz haftalık bir bebek, annesini gördüğü zaman mutluluk ifadesi verir. Çünkü annesiyle arasında çok farklı bir duygusal bağ kurulmuştur. Bu bağ, bebeğin güven duygusunun gelişmesine çok önemli katkıda bulunur. Ayrıca bebeğin süt çağı döneminde olması annesi ile sürekli ten temasında bulunması aralarındaki bağı daha da geliştirir. 


5-9 aylık olan bebekler, tanımadığı kişilere tepki gösterir. Çocuk, tanıdığı ve bildiği yüzlere olumlu tepki verirken; tanımadığı yabancı insanlara karşı olumsuz tepki verir. Çocuk, büyüdükçe tepkileri de farklılık gösterir. Erken çocukluk döneminde çocuğun gülmesi bilinçlidir. Bu dönemde çocuklar, en çok başkalarının gülmesine, ani sevinçler, hayal kırıklığı ve mahcubiyet gibi durumlarda güler. Erken çocukluk döneminde çocuğun birtakım becerileri kazanmasında öğretmen, arkadaş ve yetişkinlerin olumlu tepkileri güven duygusunu geliştirirken; becerilerin kazanılmamış olması güven duygusunu kaybetmesine neden olabilir. Çocuk, bu duyguyla alay ederek gülebilir.

Erken çocukluk döneminde gülme en çok çocukların oyununda görülür. Bu durum, onlarda mizah duygularının gelişmiş olmasından kaynaklanır. Ergenlik dönemi öncesinde gülme, daha çok argo konuşmalara, esprilere, cinsellik, aile ve okuldaki yasaklar üzerinedir. Duyguların yoğunluğundaki artış ve duygulardaki istikrarsızlıktan dolayı ani kahkahalar sessizliğe dönüşebilir.


Ağlama

Bebeğin doğumdan sonraki ilk tepkisi ağlamadır. Karnı acıktığında, rahatsızlığında, altı ıslandığında, gaz sancısı çektiğinde, uykusu geldiğinde huzursuzlaşıp ağlayan bebek ilk zamanlar fiziksel ihtiyaçlarını belli etmek için ağlar. Zamanla ağlama, anlam kazanmaya başlar ve duygusal tepki olarak kullanılır. Çocuk,annesinin yokluğunu hissettiği ve onun yanında olmasını istediği zaman ağlayarak tepkisini gösterir ya da evinden, alışmış olduğu ortamdan ayrıldığında da ağlama tepkisi verir.

Çocuk, 2 yaş ve daha sonrasında olumsuz duygularını ifade etmek için ağlar. Oyunu engellendiğinde, istediği yapılmadığında ya da oyuncağı elinden alındığında ağlar. Erken çocukluk döneminde üç yaşından itibaren duygusal tepkileri artar ve duygu türlerinin hepsini yaşarlar. Bütün bu duygular yaşanırken de çevrelerine yansıtırlar. Öfke, kıskançlık, inatçılık, mutluluk vs. özellikle oyun sırasında görülür. Küsme ve itişmeler, ağlama sebebi olabilir.

Erken çocukluk döneminin sonuna doğru çocuğun rekabet, yarışmacılık ruhu başarısızlığa uğradığı zaman ağlayarak tepki verir. Daha sonra okula başlayan çocuğun farklı sosyal ortama girmesiyle uyum döneminde ağlamalar görülebilir. Yaşın büyümesiyle ağlamalar azalır. Ergenliğe yaklaşan çocuğun mahcup duruma düşmesi kendisiyle alay edilmesi, küçük düşmesi, utanma, sert tartışmalara girmesi ağlamasına neden olabilir.

Korku

Korku, bir tehlike karşısında duyulan tepkidir. Organizmayı koruma içgüdüsüne bağlı olarak ortaya çıkar ve gelişir. Birey, organizmanın tehlikede olduğunu hissettiği anda korkmaya başlar. Çocuk, korktuğu anda bazı tepkilerde bulunur. Bunlar korktuğu şeyden kaçma, çığlık atma, gözlerini kapatma, olduğu yerde sinme veya ağlamaktır. Korkuların temelinde yatan, güvensizlik duygusudur. Bu nedenle çocuklar, korktuklarında siner, kaçar ya da annelerine sarılırlar. Güveni çocuğa sağlayacak kişiler öncelikle anne-baba ve çevredeki diğer yetişkinlerdir. Bu nedenle anne-babanın çok sert olması ya da dayak atması çocukta korku yaratır. Anne babadan ayrı düşme, ortalıkta kalma korkusu çocuğun güvenini sarsar, tedirgin eder. Korkuların büyük çoğunluğu, öğrenme sonucu ortaya çıkar. Öğrenme, yaşantı ve yanlış yönlendirmelerle bağlantılıdır. Yetişkinin, çocuğun yanında korku ve kaygılarını belirtmesi çocuğun onu hissetmesine neden olabilir. Korkunun oluşumu çevredeki koşullara, uyarıcının veriliş biçimine geçmiş yaşantılara o andaki fizyolojik ve psikolojik durumuna bağlıdır. Zekâ cinsiyet sosyoekonomik statü, sosyal ilişkiler, fizyolojik koşullar, kişilik yapısı korkunun çocukta oluşmasını etkileyen faktörlerdir.

Bebek; yabancı yüzlere, ani sese ve düşme tehlikesine tepki gösterir. Birinci yılın sonunda çocuk, kendince birtakım nesnelerden, belli kişilerden ve olaylardan korkar.Yaşla birlikte çocukların korkularında artmalar görülür. 2-5 yaşları arasında çocuklar; ani ve yüksek ses, gök gürültüsü, deprem, karanlık, dilenci, hayalinde canlandırdığı yaratıklar ve yalnız kalmaktan korkarlar. Bu dönemde, somut şeylerden olduğu kadar soyut düşünceden de korkarlar.Erken çocukluk döneminin sonundan itibaren 12 yaşına kadar korkular azalır. Okul çağındaki çocuklar silah, kesici aletler, yangın, kendilerine zarar verebilecek hayvanlardan korkarlar. Ayrıca sosyal ilişkilerinde küçük düşme, alay edilme, yaptığı herhangi bir işte başarısız olmaktan da korkarlar


Korkunun nedenleri

Çocuklarda güven duygusunun kazandırılmamış olması
Çocuğun sevgi ve şefkatten yoksun olarak büyümesi
Çocuk yetiştirmede baskıcı ve otoriter tutumun tercih edilmesi
Tehditlerle çocuğu yönlendirmek, “yemeğini yemezsen seni doktora götürüp serum taktıracağım” gibi
Çocukları soyut ya da somut şeylerle korkutmak
Aile içinde şiddet olaylarının yaşanması, şiddet ve korku içeren filmlerin izlenmesine izin verilmesi


Korkunun Önlenmesi

Korkuya neden olan etmenleri ortadan kaldırılmalıdır.
Yetişkinler çocuklarına örnek teşkil edeceğinden korkularını onlara belli etmemelidir
Çocukların korkularıyla alay edilmemeli, korktuğu şeyle karşı karşıya getirmeye çalışılmamalıdır.
Çocukların korku filmleri izlemesine izin verilmemelidir.
Çocuğa aşırı baskı uygulanmamalıdır.
Çocuğa fiziksel cezalar uygulanmamalıdır.
Korku, eğitim aracı olarak kullanılmamalıdır.
Çocuğa güven duygusu kazandırılmalı, sevgi ve şefkat gösterilmelidir.

Öfke

Öfke, herhangi bir isteğin engele uğramasından dolayı ortaya çıkan olumsuz duygudur. Bu olumsuz duygu karşısında çocuk gerilir, kendini sıkar, dişlerini gıcırdatır, tepinir, ağlar etrafa saldırır veya küskünlük tepkisi gösterir. Öfke, yaşla birlikte paralel olarak artmaktadır. Üç yaşına kadar çocuklar en çok oynadığı oyuncağın elinden alınması ya da oyunundan alıkonulması, temizlik, yemek yeme, tuvalet eğitimi, odada yalnız bırakmak, uyku, giyinme, soyunma gibi durumlarda öfke tepkisi gösterir.


Üç yaşından sonraki dönemde öfke küskünlükle ifade edilir. Öfke nedenleri daha çok sosyal olaylardır.  Bu dönemde çocuklar arkadaşlarına, konulan kurallara, annesine, kardeşlerine öfkelenir. Böyle durumlarda anne-baba olarak sürekli yasaklar koymak, nedenini açıklamadan her şeye kızmak çocuğu daha da fazla öfkelendirir. Öfkeyi ortaya çıkaran nedenler arasında anne-baba tutumları önemli bir yer tutmaktadır. Erken çocukluk döneminden okul çağına geçişte öfke uyandıran durumlar artar. Yaptığı herhangi bir faaliyete son verdirilmesi, sürekli tenkit edilmesi, akranlarıyla kıyaslanması, sık uyarı ve tembihlerde bulunulması çocuğu öfkelendirir. Bu tepkilerini çevrelerine yansıtırken küçük çocuklara göre çok daha fazla kontrollüdürler.

Çocuğun öfkesini önlemek için yapılması gerekenler

Çocuğun temel gereksinimleri zamanında karşılanmalı.
Öfkelenen çocuğun dikkati başka yöne çekilmeli.
Çocuğa fiziksel ve yersiz cezalar verilmemeli.
Ebeveynler öfkelenerek çocuğa örnek olmamalı.
Çocukların öfkeleriyle alay edilmemeli.
Çocukların onurunu kıracak davranışlardan kaçınılmalı.
Çocuğun isteklerinin neden engellendiği anlayacağı dilden açıklanmalı.
Çocuğun her istediği şey yerine getirilmemelidir.


İnatçılık


İnatçılık, geçerli ve makul neden olmadan çocuğun verdiği kararda dayatmasıdır.

İnatçılık, çocuklarda en çok 3-6 arasında görülür. Bu dönemdeki inatçılığın nedeni,benlik duygusu ve bağımsızlık bilincinin gelişmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu yaşlarda çocuklar, varlığını ve düşüncelerini kabul ettirme çabası içinde olduklarından inatçılık tepkileri de doğaldır. 7-12 yaşlarında çocuk için ikinci bir inatçılık dönemi başlar. Bedensel ve duygusal gelişimindeki farklılıklar hızlı bir gelişim gösterir. Çocuk, gelişime ayak uydurmakta zorluk çeker. Çevredekilerin kararsız ve tutarsız davranışları çocuğu inatçılığa iter. Bazen çocuk, bazen de yetişkin tavırlarıyla kendisini birey olarak kabul ettirme çabasına girer. Çocukluktan erinliğe geçiş döneminde yetişkinlerin isteklerine karşı gelirler. Kurallara uymadıkları gibi kendi kurallarını kendileri belirlemek ister ve yetişkinleri eleştirirler. Hem çocuklukta hem de erinlik döneminde karşılaşılan inatçılık tepkileri yetişkinler tarafından anlayışla karşılanmalı, olumsuz eleştiriler yerine onlara değer vererek doğru iletişim kurmaya çalışılmalıdır.


Çocuğun inatçılığını önlemek için yapılması gerekenler

Çocuğun ihtiyaçları, zamanında karşılanmalıdır.
Çocuk kızgın ve sinirli olduğu anlarda, tartışmaya girilmemelidir.
Çocuğun her istediği engellenmemelidir.
Çocuk yetiştirmede baskıcı tutuma yer verilmemelidir. Yetişkinler tehdit ve zor kullanarak çocuklara isteklerini yaptırmamalıdır.
Yetişkinler, kardeşler arasında kıskançlığa sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdır.
Çocuğa dayak atılmamalı ve şiddetli cezalardan kaçınılmalıdır.
Çocuğa bağımsızlık duygusu kazandırılmalıdır.


Kıskançlık

Kıskançlık, her yaşta görülebilen ve temel nedeni üstün olma olan bir duygu hâli olarak tanımlanır. Sevgi ya da herhangi bir şeyin paylaşılmasına katlanamama sonucu duyulan his ve tepkilerdir. Kıskançlık; insanın yapısında varolan, şiddetine göre olumlu veya olumsuz etkileri olan bir duygudur. Örneğin okul başarısının kıskanılması ve aynı başarıyı elde etmek için çaba gösterilmesi olumlu bir duygu olarak kabul edilirken, arkadaşının ya da kardeşinin herhangi bir eşyasına sahip olamadığı için zarar vermesi olumsuz bir tepki olarak kabul edilir.

Yeni doğan bebekte kıskançlık tepkisi yoktur. Ancak bir yaşındaki çocuk, annesinin kucağında başka bir bebek gördüğünde kıskançlık tepkisi verir. İlk çocukluk döneminde ebeveynlerin ilgisinin başkalarına yönelmiş olması çocukta kıskançlığın oluşmasına neden olur. Bu dönemdeki kıskançlığın nedeni, fazla ilgilenilmemesi ve yeterince sevgi gösterilmemesidir. Erken çocukluk döneminde kıskançlığın en belirgin şekilde ortaya çıkmasının nedeni, yeni bir kardeşin dünyaya gelmesidir.  Nedeni ise genellikle anne ya da babaların bilinçli ya da bilinçsiz ayrımcı yaklaşımlarıdır. İlköğretime başlayan çocukta kıskançlık duygusu azalmaya başlar. Çocuğun sosyal çevresinin değişmesiyle birlikte kıskançlık duygusunda da değişmeler olur. Bu dönemde kıskançlık duygusunu daha önce yaşayan çocuk, bu defa kıskançlığını başarılı, lider özellikli,popüler, arkadaşları ve öğretmenin sempatisini kazanmış olan sınıftaki arkadaşlarına çevirir. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kıskançlık tepkileri, doğrudan dolaylıya doğru bir gelişim gösterir. Kıskançlığın sebebi ve tepkisi genellikle psikososyal etkileşim ortamıyla çocuğa yöneltilen uyarımlara bağlıdır. Gerekli önlem alınmazsa kıskançlık nedeniyle çocukta tırnak yeme, parmak emme, alt ıslatma, içine kapanma gibi davranış bozuklukları görülür.

Kıskançlığın önlenmesi için yapılması gerekenler

Çocuğa sevgi ve ilgi gösterilmeli
Aile, çocuklar arasında ayrım yapmamalı
Yeni bir kardeşin dünyaya geleceği fikrine çocuk alıştırılmalıdır.
Doğum sonrasında bebekle ilgili bazı işler, (beslenme, temizlik gibi) kontrollü bir şekilde çocuğa yaptırılmalı.
Çocuklar birbirleriyle kıyaslanmamalıdır.
Anne ve baba, büyük çocuğa da zaman ayırmalıdır.
Okul döneminde öğretmen, kıskançlığa sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdır.
Kıskançlığın nedenleri araştırılmalı, gerekli tedbirler alınarak giderilmeye çalışılmalıdır.



Saldırganlık


Saldırganlık çocuğun olumsuz duygularını bastırmayıp çevresindeki eşyalara veya başkalarına zarar vermesidir. Saldırganlık, engellenme duygusuna gösterilen bir tepkidir. Bu tepkinin oluşmasında anne-baba tutumlarının etkisi ilk sırada yer alır. Çocuğun davranışlarının sık ve gereksiz yere engellenmesi, temel ihtiyaçların zamanında karşılanmaması, çocuğa dayak atılması, aile içi şiddete tanık olması, çocuğu sık cezalandırmak, çocuğu dinlememek, davranışlarını eleştirmek, alay etmek anne-babaların çocuk eğitiminde görüş birliğinde olmamaları saldırgan davranışlara neden olur.


Saldırganlığın önlenmesi için yapılması gerekenler

Saldırganlığın önlenmesi için öncelikle çocuğa sevgi ve şefkat gösterilmelidir.
Çocuğa güven duygusu verilmeli ve güvenli bir ortam hazırlanmalıdır.
Çocuğun temel ihtiyaçları zamanında karşılanmalıdır.
Çocuğa fiziksel ceza uygulanmamalıdır.
Çocuk şımartılmamalıdır.
Çocuğun olumlu davranışları ödüllendirilmelidir.
Ebeveynler saldırganlık davranışında çocuklara örnek teşkil etmemelidir.
Çocuğu saldırganlığa iten nedenler ortadan kaldırılmalıdır.
Çocuğa enerjisinin boşaltacağı oyun ortamı sağlanmalıdır.


Ergenlik Çağının Duygusal Özellikleri

Duygularla ilgili değişim ve gelişim, çocuk dünyaya geldiği andan itibaren başlayan ömür boyu devam eden bir süreçtir. Bu değişim ve gelişimin en yoğun yaşandığı dönem ise ergenlik dönemidir.

Duygusal yönden çocukluk dönemi ile ergenlik dönemi arasındaki en önemli fark; çocuklar kıskançlıklarını, mutluluklarını olduğu gibi çevresine yansıtırken ergenlikte belli etmezler. Bu dönemde kızlar erkeklerden daha erken duygularını kontrol altına alır ve duygusal olgunluğa ulaşırlar.

Ergenlik Döneminin En Belirgin Duygusal Özellikleri


Duyguların yoğunluğunda artış:
Ergenlikte duygu yoğunluğu artar.Kıskançlık, kızgınlık, mutluluk ve kaygılarını ifade ederken yoğunluk görülür.Ergenlikte artan coşku ve taşkınlıktan dolayı duygularını dışa vurma ihtiyacı hissederler.

Duygulardaki istikrarsızlık: Duygularda ani iniş-çıkışlar olduğu gibi istikrarsızlık da vardır. Ergen, aynı olaya farklı zamanlarda değişik tepkiler gösterebilir. Çabuk öfkelenir, çabuk sevinir, çabuk sinirlenir. Tepkiler önceden kestirilemez.

Karşı cinse ilgi: Her iki cinste de karşı tarafa beğenilme arzusu vardır. İlk zamanlar grupta bir arada olma isteği sonraları belli kişilere yönelir. Saf ve temiz duygular taşıyan gençlik aşkları bazen de karşı tarafa hissettirilmeden yaşanır.

Sürekli hayal kurma: Ergen, hayal kurarak isteklerini kafasında canlandırır.Hayal konusu genellikle karşı cins olabildiği gibi üniversitede okuma, meslek sahibi olma, yuva kurma gibi gerçekleşmesini istediği şeylerde olabilir. Hayaller bazen öyle çok abartılır ki ergen, arkadaşlarını dinlerken derste ya da TV izlerken hayal kuruyor olabilir. Bu eylemin yoğun yaşanmasına psikolojide “gündüz rüyası” da denir.

Yalnız bırakılma isteği: Ergenlikte her iki cins de yalnız kalmak ister. Ebeveynlerinin ve arkadaşlarının birlikte olma isteğine karşı gelip içe dönebilir.Yalnız kalıp kendisindeki değişiklikleri düşünüp, yeni durumuna alışmak ister.

Ders çalışmaya karşı isteksizlik: Çalışmaya karşı isteksizlik, evde sürekli sürtüşme ve kavgaya neden olur. Bu dönemde ergen daha çok arkadaşlarıyla birlikte olmak ister. Söz dinlememe, kurallara karşı gelme, bağırıp çağırma, vurup kırma, her şeyi boş verme, sorumsuzluk görülür.


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın