Anne olup da malum haberi duymayan yoktur sanırım aramızda:
Kocaeli'nin Gölcük İlçesindeki bir ilkokulda sınıf öğretmenliği yapan 34 yaşındaki S.M.D, iddiaya göre 2 aylık erkek bebeğini evde tek başına bıraktıktan sonra 9 günlük bayram tatilini geçirmek üzere memleketi Hatay'a gitti. Tatil dönüşü, açlık ve susuzluktan ölen bebeğini hareketsiz olduğu gerekçesiyle hastaneye götüren öğretmen S.M.D, doktorların durumu polise bildirmesi üzerine gözaltına alındı. S.M.D, sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklandı.
Ben haberden ziyade sonrasında yaşananlara takılmış durumdayım, kimi anneyi vicdansız bulup yerden yere vuruyor, kimileri de anneyi aklama peşinde anneanne-babaanne-baba nerede diye soruyor. Benim takıldığım da bu ikinci grup.
Annelik zor, bedensel olarak, ruhsal olarak tamamen değişiyor insan. Hepimiz yaşadık, biliyoruz. Ancak anlamadığım, kadının yaşadığı ve vücudu kimseyi ilgilendirmez diye ayaklanan insanlar, şimdi kalkmış bir kadının yaşadığı durum için, başka bir suçlu bulmaya çalışıyor.
Bebek sahibi olmak, bir kadının inisiyatifidir. Bence böyledir zira, kadın hamile kalma riskinin yüksek olacağı günleri bilir, hadi, diyelim takip etmiyor -ki burada eğitimli ve aklı başında bir kadın var, muhtemelen takip ediyordur da hadi etmiyor diyelim- korunabilir, hadi hem günlerini takip etmedi, hem korunmadı diyelim, ertesi gün hapı denen bir şey var, aklın başına geldiğinde istemediğin gebeliği engelleyebiliyorsun. Oldu, onu da yapmadın, bebeği istemiyorsan doğurmak zorunda değilsin.
Tüm bu aşamalar atlanmış, bebek 35 hafta anne karnında yaşamış, anne bu esnada hayatına devam etmiş zira öğretmenliğe ara verdiğine dair bir bilgi yok çıkan haberlerde, doğumunu yapmış, bebek 19 gün kuvözde kalmış, kalan 1.5 ayda muhtemelen annesi tarafından defalarca evde bırakılmış-ki bebekten kimsenin haberi yok, kadın işe gidip geliyor ve bu esnada bebeği kime bıraktığı ile ilgili bilgi veremiyor- en sonunda da tamamen kaderine terk ediliyor. Bu aşamalarda kadının yapabileceği çok şey var. Ama yapmıyor.
Bebeği doğurmaya karar verme sebebi nedir bilemiyorum zira sevgilisinin gebelikten haberi yok ve 8 ay önce ayrıldıklarını söylüyor yani kadın hamile kaldığını henüz öğrenmeden ayrılmışlar, gebeliği öğrendiğinde bebeğini babasız büyüteceğini, ailesine söyleyemeyeceğini, yaşayabileceği zorlukları biliyor anne. Dolayısıyla bana bebeği doğurma kararı bile mantıklı gelmiyor ancak istemediği bir bebeği neden doğduktan sonra çocuk esirgeme kurumuna emanet etmediği kısmını hiç anlayamıyorum.
Bebeğini doğuracak ve kuruma emanet etmeyecek kadar seven bir anneyse bu kadın, 9 gün yalnız başına bırakmayı nasıl göze alabilmiş, bu kısmına hele hiç anlam veremiyorum zira eğitimli bir insanın bir bebeğin 9 gün aç-susuz yaşayamayacağını bilmesi gerektiğini düşünüyorum -kendisi ağlar ağlar uyur buyurmuş gerçi- Bence bu düpedüz cinayet. Üstelik kurgulanmış bir cinayet. Katilin eve geldim, beslemeye çalıştım, hastaneye götürdüm kılıfıyla masumiyet kazandırmaya çalıştığı bir cinayet.
İlk duyduğumda ağır bir ruh hastası olduğunu düşünmüştüm annenin, değilmiş, ağır bir depresyon geçirir bir hali de yokmuş bu durumda nasıl oluyor da ortalıkta halen "tek suçlu kadın mı?" diye soran yazılar dolaşıyor anlayamıyorum. Kadın ve erkek isteyerek birlikte olmuşlarsa, kadın hamile kalmış ve bunu erkek de dahil herkesten gizlemişse -kadının kendi ifadeleri bunlar tüm haberlerde bu şekilde geçiyor- tek suç kadındadır evet. Kürtajın yasaklanması mevzusunda da aynı şeyi savunmuştum, yine aynı şeyi savunuyorum; bebek sahibi olmak kadının inisiyatifidir. Hayatı, vücudu, ruhu değişecek olan odur çünkü. İstiyorsa doğurur, istemiyorsa doğurmaz.
Bunun tüm sorumluluğu kadınındır. Kendi isteği ile olması şartıyla.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Fikrinizi paylaşın