Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Ocak 08, 2015

Kutsal Annelik ve Gerçekler



Sevgili Sağlık Bakanımız "Annelik kadının en birinci kariyeridir" buyurdu. Kimse de garipsemedi. Kadın = Anne yalanı yüzyıllardır yavaş yavaş empoze edildiğinden olsa gerek, anne olan kadının bir anda ulvi bir varlığa dönüşmesi, kuluçkaya yatmış tavuk misali, çocuğu poposunun dibinden beş dakika ayırmaması, sürekli çocukla ilgili tetikte olması vesaire mucizevi şeyler bekleniyor kadından. Hayır, "iki insanın çocuğunun olmuş olması, neden tek kişiyi ilgilendirmek zorundaymış" diye bir soru da yaratmıyor bu, bazı bünyelerde. Kimse garipsemiyor bu beklentileri. Aksine yapmayanı "dövüyorlar."

Ben aslında tam anaç tavuk anneyim o yüzden benim için fark eden bir şey yok ama diğer annelerde benim gibi davranmak zorunda oldukları baskısını yaratmayı hak göremiyorum kendimde. Kadın olduğum halde. Anne olduğum halde. Tam toplumumuzda kadından beklenildiği gibi bir anne olduğum halde. Birileri (genelde de üzerine vazife olmayan bir takım insanlar) çıkıp "Annelik öyledir, böyledir" diyor, birlik olup o kişiye haddini bildirmesi gereken annelerse "aha diğerine laf sokmaya ve anneliğimi kanıtlamaya fırsat buldum" sevinciyle birbirine giriveriyor.

Oysa annelik; (en iyi ihtimalli tarifiyle) kadının kendi istediği, kendi seçtiği bir zamanda, kendi istediği ve kendi seçtiği bir adamdan, bir çocuk doğurmasından başka bir şey değildir

Ya da öyle olmalıdır. 
Hepimizin kişisel gelişim kitaplarından, eğitimlerinden, seminerlerinden, en olmadı, mail zincirlerinden bildiği bir hikaye vardır;

Profesör derse girer ve:
"Çocuklar, size anlatacağım olayı dikkatlice dinlemenizi ve yorum yapmanızı istiyorum," der. Anlatmaya başlar: 
"Hastamız ne konuşuyor ne de denileni anlıyor. Saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor... Zaman ve kişi kavramı yok. Yalnız nasıl oluyorsa adı söylendiğinde tepki veriyor! Son altı aydır, onun yanındayım. Ne görünüşü için bir çaba sarf ediyor, ne de bakım yapılırken yardımcı oluyor... Onu, hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri bile yok! Yiyeceklerinin püre haline getirilmesi gerekiyor. Gömleği, salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor, uykusu düzensiz. Gece yarısı uyanıp, çığlıklarla herkesi uyandırıyor... Ama çoğu zaman mutlu ve sevecen. Fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar feryat figan bağırıyor."

Profesör, sınıfa döner: "Böyle birinin bakımını üstlenmek ister misiniz?" diye sorar.
Öğrenciler, hep bir ağızdan:"Hayır" diye bağırır...

Profesör, bu işi büyük bir zevkle yaptığını onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırır. Daha sonra profesör, hastasının fotoğrafını sınıfta dolaştırmaya başlar. Fotoğraftaki, doktorun altı aylık kızıdır..

Durum tamamen bundan ibaret. 

Yaradan bakmış ki, bu haliyle bu iş süreklilik arz etmeyecek, kadına prolaktin denen bir hormon vermiş -ki doğurduğu canlıya deli divane aşık olsun. Zaten dünya üzerindeki en saçma iki duygu: aşk ve annelik. İkisi de hormonlardan kaynaklanan mantıksızlıklar silsilesi. Öteki türlü mümkün değil, insan olan kendine bunları yapmaz. Yapılmasına müsaade etmez. Etmesi için mazoşist olması gerekir.




Anne oldum, çok mutluyum diyen kadın benim gözümde geri zekalının önden gidenidir. Anne oldum, yorgunluktan, endişeden, üzerimde yaratılan baskıdan dolayı çok mutsuzum  ama, doğurduğum şeye deli gibi aşık oldum diyen kadınsa dürüsttür ve ne yaşadığının farkındadır. Bir kadının anne oldum diye mutlu olmasının, içinde yaşadığı dünyayı ve çocuğunu zerre kadar umursamamasından ya da cehaletinden başka bir sebebi olamaz. Dünyanın her geçen gün çivisi biraz daha çıkarken, ülke almış başını gidiyorken, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su zehirleniyorken, dünyaya bir canlı getirdiğin için (üstelik tamamen savunmasız ve senin korunmana muhtaç bir canlı) sevinebilmek için bilincinin tamamen kapalı olması gerekiyor bence.

Toplum ve devlet de, eğer bana anne olduğum için ekstra hak vermiyorsa (çocuğumla sokağa çıkabilmek, sağlık ve eğitim hizmeti almak, çocuğuma aslında olması gerektiği gibi sağlıklı ve güvenli bir yaşam sunabilmek benim için çaba gerektiren şeyler haline gelmişse) benim elimdeki hakları alamaz, bana ne yapacağımı söyleyemez.  

Annelik bence kutsal bir şey falan değil. Kutsal olan tek şey, çocuklarım. 

Dolayısıyla çocuklarım  dışında kalan her şey hakkında söylenme, şikayet etme, kendim olma ve onlara (fizyolojik ve/veya psikolojik) bir zararı olmadıkça istediğimi yapma hakkına sahibim. Buna çalışmak da dahil. 


Not: Kaygı bozukluğu olan ve kontrol delisi olan bir insan olarak çalışmamak kendi hür kararımdır.
Not2: Annelik dersi veren erkekleri doğurmaya ve büyütmeye davet ediyorum.
Not3: Herkes kendi işine baksın, hayat daha çekilir olur. Kesin bilgi.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın