Gelişim; organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal, sosyal yönden belli koşulları olan en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden değişimdir. Organizmanın büyüme, olgunlaşma, öğrenme etkileşimleri ile sürekli olarak ilerleme kaydetmesidir. Gelişme bir “üründür’’ve buna bağlı olarak “olgunlaşma bir “süreç’’ olmaktadır. Olgunlaşma ve öğrenme olmadan da “gelişim “ olmaz. Örneğin bir çocuğun bisiklet sürmesi devinimsel bir gelişmedir.
Çocuk, bedenen ve kas olarak yeterli olgunluğa erişmeden bisikleti süremez. Yeterli olgunluğa ulaşınca da bisikleti sürmeyi öğrenmemişse bisikleti sürme davranışını gösteremez. Başka bir tanım olarak gelişim; organizmanın bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal yönlerden sistemli olarak büyümesi, değişmesi ve istenilen görevleri yerine getirebilecek düzeye gelmesidir. Çevre ve kalıtım arasındaki sürekli ve karşılıklı etkileşimin ürünüdür. Gelişim organizmanın belli bir düzen içersinde ve kalıcı olarak gösterdiği değişimi kapsar. Kısa bir süre için meydana gelen ya da hastalık nedeniyle meydana gelen değişim “gelişim” sayılmaz
Gelişimle İlgili Temel Kavramlar
Büyüme
Büyüme, bireylerin fiziksel özellikleri için kullanılmakta ve organizmanın bedensel olarak gösterdiği değişiklikleri ifade etmektedir. Bu yönüyle birey açısından boyun uzaması, kilonun artması, vücudun irileşmesi büyüme kavramı içinde yer almaktadır. Gelişim ve büyüme karıştırılmamalıdır. Örneğin kişinin vücudu büyür, zihni ise gelişmektedir. Büyüme, bireyin fizik yapısında zamana bağlı olarak meydana gelen nicelik boyutundaki değişikliklerdir. Doğum öncesi dönemde hücre çoğalması ve doğum sonrasında da aylara veya yıllara göre fizik yapıda meydana gelen değişiklikler büyüme sonucudur. Büyüme yaşa bağlı olan değişikliklerdir.
Olgunlaşma
Olgunlaşma, bireyin doğuştan getirdiği genetik yapı ile çevrenin etkileşimi sonucunda canlıda görülen biyolojik değişikliklere denir. Kısaca organizmanın büyüyerek bir işi yapabilecek seviyeye gelmesidir. Bir organizma belli bir davranışı başaracak derecede yeterli olgunluk basamağına ulaşmadıkça, o davranışı öğrenemez ya da gereği gibi yapamaz. Örneğin çocuğun parmak kasları gerekli olgunluk düzeyine ulaşmadıkça, ona kalem tutmasını dışardan yapılacak etkilerle öğretmeliyiz. Organizmanın, kendinden beklenen bazı fonksiyonları yerine getirebilmesi için onun belirli bir olgunluğa ulaşması gerekir. Henüz kalem tutmasını yeni öğrenen bir çocuktan düzgün yazı yazması beklenemez. Çocuğun kas ve kemik yapısı yeterli olgunluğa gelmeden, ne kadar yürüme alıştırması yaptırırsak yaptıralım, çocuk yürümesini öğrenemez. Olgunlaşma çevre faktörlerinden oldukça bağımsızdır. Çevrenin etkisi normal koşullarda olgunlaşmayı etkilememektedir. Çevre koşullarında uyarıcı yoksunluğunun yoğun olmadığı durumlarda çocuklar yürümeyi öğrenir. İnsanın biyolojik donanımı, yürüme davranışı için programlanmıştır. Olgunlaşma kendiliğinden meydana gelen bir süreçtir. Bir meyvenin olgunlaşması için meyvenin çaba göstermesine gerek yoktur. Kişinin olgunlaşması da benzer bir şekilde zamanla meydana gelir. Çocuktan herhangi bir davranış istenildiğinde, o davranışın gereği olan olgunlaşmanın gerçekleşip gerçekleşmediğinin önceden bilinmesi gerekir. Anne babanın ve eğitimcilerin mutlaka çocuğun olgunlaşma düzeyini bilmeleri önemlilik arz etmektedir. Çocuktan düzgün bir yazı yazmasını isteyen bir anne babanın, çocuğun parmak kaslarının yazı yazma olgunluğuna ulaşıp ulaşmadığını dikkate alması gereklidir.
Öğrenme
Gelişimin en önemli kavramlarından birisi de öğrenmedir. Bireyin gelişiminin meydana gelmesi için öğrenmeye önemli derecede ihtiyaç duyulmaktadır. İnsanlar başkalarının yardımıyla birtakım bilgi ve beceri kazanır. Kazanılan bilgi ve beceriler, bireyin çevresiyle kurduğu etkileşimin sonucudur. Bu etkileşim sonucunda bireyde meydana gelen kalıcı izlerin her biri bireyin yaşantılarını oluşturur.
Öğrenme, tekrar ve yaşantı sonucu davranışta gözlenen kalıcı değişiklikleri kapsar.
Bu tanımda üç önemli öğe vardır.
Öğrenme, iyi ya da kötü nitelikte olan davranış değişikliğidir.
Öğrenme, yaşantı ya da uygulama ile oluşabilir.
Öğrenme sonucunda oluşan davranış değişikliği oldukça kalıcı değişikliktir.
Öğrenmede esas olan, oldukça kalıcı bir nitelik taşıyan davranıştır. Çocuğun yeni bir davranış kazanabilmesi için çevrenin desteği önemlidir. Bir çocuğun düzgün bir şekilde yazı yazabilmesi için, öncelikle kalemi düzgün tutabilmesi ve belli bir olgunlaşma düzeyine ulaşması gerekir. Olgunlaşma gerçekleşse dahi çocuğun başkası tarafından yardımcı olunarak öğrenmesi gereklidir. Bireyin herhangi bir konuda becerisi ya da bilgisi olmamasına rağmen o konuda gösterdiği çaba sonucunda öğrenebiliyorsa burada öğrenme gerçekleşmiş demektir.
Hazır Olma
Hazır bulunuşluk, yeni bir öğrenme durumunda, bireyin önceden sahip olduğu özelliklerin tümünü kapsar. Bireyin yaşı, gelişimi, olgunluk seviyesi, tutumu, motivasyonu ve sağlık durumu yeni öğrenme ortamında etkili olan unsurlardır. Bir yaşantıyı öğrenmeye hazır olmayan çocuğa o yaşantıyı öğretmeye çalışmak çocukta birtakım kalıcı ve olumsuz davranışlar bırakabilir. Hazır bulunuşluluk, kişinin olgunlaşma ve öğrenme sonucunda belli bir davranışı göstermeye hazır olmasıdır. Bir yaşantının istenilen düzeyde öğrenilebilmesi için o konunun gerektirdiği temel ön yaşantılara, o konuyu öğrenecek kişinin mutlaka sahip olması gerekir. Okul çağına gelmiş olan bir çocuğun yaşı ve gelişimi kadar, okula karşı tutumu motivasyonu da onun okula hazır bulunuşluk halini belirleyici olmaktadır. Örneğin dalma eylemi yapmasını öğrenecek olan çocuğun hem dalma ile ilgili aletlerin özelliklerini kavrayabilecek olgunluğa ulaşması, öğrenmeye hazır olması hem de dalmak için gerekli olan temel bilgi ve
becerilere sahip olması gerekir. Bir yaşantıyı öğrenmeye hazır olmayan çocuğa o yaşantıyı öğretmeye çalışmak çocukta birtakım kalıcı izli olumsuz davranışlar bırakabilir.
Gelişim İlkeleri
Gelişim alanında yapılan araştırmalar ve gözlemler gelişimin belli kurallara göre oluştuğunu göstermektedir. Eğitimle uğraşan kişiler bu ilişkileri bilirlerse amaçlarını gerçekleştirmede daha başarılı olurlar. İnsanın gelişiminde herkes için geçerli olan bu ilkeleri şöyle sıralamak mümkündür:
Büyüme ve Gelişme Baştan Ayağa ve İçten Dışa Doğrudur
Çocukların bedensel gelişiminde kesin bir biçim vardır. Bebekler oturmasını öğrenmeden önce başlarını dik tutmayı, emeklemeden önce oturmayı, yürümeden önce emeklemeyi başarırlar. Her çocuk fiziksel gelişim aşamalarını hemen, hemen aynı yaşta geçirir. Vücut ve motor yetenekleri baştan ayağa doğru gelişir. Yeni doğan bir bebeğin başı vücudunun diğer kısımlarına göre daha büyüktür. Bebek başını dik tutmayı diğer organlarını kullanmadan daha önce öğrenir. Hareket kontrolü önce omuzlar ve kollar en sonunda da bacaklar ve ayaklarla olur. Büyüme, vücudun merkezinden yanlara doğru gelişir. Gövde ve omuz hareketleri önce, ellerin ve parmakların kullanılması daha sonra olan gelişmelerdir.
Gelişim Kalıtım ve Çevre Etkileşiminin Ürünüdür
Kalıtım; İnsanı meydana getiren ilk hücre, babadan gelen spermle anneden gelen yumurtanın fallop borularında birleşmesiyle meydana gelir. Bu birleşmeye döllenme diyoruz. Bu birleşme sırasında anne ve babadan pek çok özellik dölüte geçmektedir. Kalıtım, bir insanın ana-babasından getirebildiği var kuvvetleri ifade etmektir. İnsan birçok yönleriyle anne babasına veya soyuna çekmektedir. Diğer yandan ana-babasından getirebildiği var kuvvetlerini, bir çevre içinde ve çevre ile etkileşerek geliştirebilmektedir.
Çevre: Geniş anlamı ile çevre, döllenme sırasında ve döllenmeden sonra hücrenin çoğalıp bir organizma oluncaya kadar içinde yaşadığı bütün durumları içine almaktadır. Organizmanın bir iç çevresi, bir de dış çevresi vardır. İnsan döllenmeden doğuma, doğumdan ölüme kadar bir çevre içinde yaşamak zorundadır. Kalıtım yoluyla gelen var kuvvetlerle, çevrenin kuvvetleri birbirleriyle etkileşim yaparak gelişmeyi meydana getirir. Gelişimin bazı yönleri kalıtımın, bazı yönleri çevrenin daha fazla etkisi altındadır. Beden gelişimi bunlardan birisidir. Çocuğun anne-babasına veya soyundan birisine vücutça çok benzemesi kalıtımın baskınlığını gösterir. Fakat vücudun gelişmesinde çevreninde büyük etkiler yaptığı denemelerle anlaşılmıştır. Kötü beslenme ve kötü çevre şartları beden gelişiminde gerilemeler veya ilerlemeler meydana getirebilmektedir. Dilin ve sosyal davranışların gelişiminde çevrenin etkisi kalıtımın etkisine üstün görülmektedir.
Gelişim Belli Bir Sıra İzler, Gelişim Aşamaları Basitten Karmaşığa Doğru Bir İlerleme Gösterir
Gelişim süreklilik gösteren bir olgudur. Bu süreklilik içinde değişmeler, belli bir sıra içinde oluşur. Çocuklar belli zamanlarda belli değişimler geçirir, ortak gelişim davranışları gösterirler. Bu nedenle gelişmeyi dönemlere ayırarak incelemek mümkün olmaktadır. Her gelişim dönemi bir sonraki dönemin öncüsü ve hazırlayıcısıdır. Örneğin kaba motor beceriler (el, kol, bacak hareketleri) ince motor becerilerden (parmak kaslarını kullanma ) daha önce olmaktadır. Bu nedenle çocuklar kollarını ve ellerini parmaklarından önce kullanır. Yürüme eylemi, makas ve kalem tutma becerilerinden önce gerçekleşir. Çocuk önce yürür, koşar. Makasla detaylı bir şekilde kesebilmesi daha sonra gerçekleşir. Bu da bize gelişim aşamalarının basitten karmaşığa gidişini açıklar. Gelişme dönemleri birbirleriyle ilişkilidir. Bir dönemdeki gelişim özellikleri diğer döneme temel teşkil eder.
Gelişimin Hızlı Olduğu Dönemlerde Çevre Etkisi Büyük, Yavaş Olduğu Dönemlerde Çevre Etkisi Azdır
Çocuk doğumdan sonra hızlı bir gelişim içindedir. Bu hızlılık 6 yaşına kadar sürer, sonra bu aşırı hızda bir düşme olur. Buluğ çağında büyüme ve gelişmede tekrar büyük bir hızlılık göze çarpar. İşte bu hızlılık dönemlerinde çocuğun çevresinde meydana gelen olaylar onları yoğun bir şekilde etkiler. Bu dönemlerde aldığı olumlu uyarıcılar çocukların gelişimine büyük katkılarda bulunur. Çocuklar öğrendikleri becerilerin % 70’ ine yakın bir bölümünü 0-6 yaşları arasında kazanırlar. İlk yaşlardaki bu hızlı gelişmede öğrenmenin payı çok büyüktür. Çünkü çocuk bu çağda hızlı bir öğrenme içindedir. Kendi çevresini tanımak için yaptığı çabalar ona pek çok şey öğretmektedir. Okul çağına kadar birçok kişilik özellikleri çocukta yerleşmeye ve kökleşmeye başlar. Bu etkiler yetişkinlik çağında da kendini göstermektedir. Bu nedenle gelişimin hızlı olduğu dönemlerde çocuklar ve gençler kötü çevre koşullarından uzak tutulmalıdır
Gelişimde Geniş Bireysel Ayrıcalıklar Vardır
Her insanın kendine ait bir gelişim biçimi vardır. Başka bir ifadeyle gelişim bireyseldir. Bedensel, zihinsel, duygusal gelişmelerinde her insan diğerlerinden farklıdır. Aynı yaşta olan, örneğin yedi yaşındaki iki çocuk karşılaştırıldığında okuma hızlarında farklılıklar mevcuttur. Resim yapma yeteneklerinde de farklılıklar görülür. Eğitimle uğraşan kişiler insanların bireysel ayrılıkları olduğunu bilmeli ve herkesten aynı başarıyı göstermesini beklememelidir. Öğrencilerin bireysel ayrıcalıkları olduğu düşünülmeli ve eğitim programları bunlara göre düzenlenmelidir.
Gelişim Derece, Derece ve Devamlı Bir Süreçtir
İnsanın gelişimi, durma ve kesiklik göstermeden devamlı bir akış içindedir. Ancak gelişimdeki devamlılık hep aynı hızda olmamaktadır. Gelişim daima ileriye doğru fakat bazen hızlı bazen yavaş devam etmektedir.
Eğitim sisteminin okul öncesi eğitimi, temel eğitim, orta öğretim, yüksek öğretim gibi kademelere bölünmesinin dayanağı; öğrencilerin okul dönemlerine rastlayan yaşlarla gelişim çağları arasında bir paralellik kurulması gerekliliğindendir. Dolayısıyla çağların genel gelişim özelliklerine dayanarak bir okuldaki öğrencilerin gelişimi hakkında genel tahminlerde bulunabiliriz. Bir insanın sahip olduğu özellikler birbirinin ardı sıra gelişmezler. Bir alandaki gelişimi tamamladıktan sonra bir diğer alanda gelişme başlamaz.
Gelişim Dönemleri ve Özellikleri
Sigmund Freud, kişiliğin temel karakter yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk psikoloji kuramcıdır. Freud, beşinci yılın sonunda kişiliğin oldukça biçimlendiği ve bu yaştan sonraki gelişimin, temel yapının işlenmesiyle sınırlandığı inancındadır. Freud’a göre çocuk, yaşamın ilk beş yılında sayısız dinamik değişimlerden geçer. Bunu izleyen ve altıncı yaşla başlayan gizlilik döneminde bu değişim oldukça dengeli bir duruma gelir. Ergenliğin başlangıcıyla birlikte dinamizm yeniden artar ve yetişkinliğe doğru giderek durulur. Yaşamın ilk beş yılındaki gelişim dönemleri, bedenin belirli bir
bölgesine karşı geliştirilen tepki biçimlerine göre tanımlanır.
Oral Dönem
Gelişimin ilk basamağıdır, yaşamın ilk 1 ya da 1- 1,5 yılı boyunca sürer. Bebeğin gereksinimleri, algılamaları ve kendini anlatım yolları daha çok ağız bölgesinde odaklaşmıştır. Ağız bölgesinde alınan duyuların başlıcaları açlık, susuzluk, anne memesi ya da onun yerine geçen nesnelerin oluşturduğu ve hoşlanma duygusu yaratan dokunma uyarımlarıdır. Yaşamın ilk aylarında insan yavrusu diğer memelilere oranla daha çaresiz bir varlıktır. Bakımı sağlanmazsa yaşayamaz ve fizyolojik dengesi bozulduğunda bir diğer insanın yardımı olmaksızın durumunu düzeltemez. Bebek başlangıçta kendi dudaklarıyla anne memesini birbirinden ayırt edemez ve açlık ağrılarıyla bu duyguyu gideren dış nesne arasındaki ilişkiyi fark edemez. Ancak açlığın giderilmediği durumların sayısı arttıkça giderek bu ilişkiyi görmeye ve daha önce acıktığı zamanlarda bu duygusunu ortadan kaldıran nesneyi aramaya başlar. Böylece bebek açlık duygusu nedeniyle dış dünyayla ilişki kurmaya başlar. Dış dünyayı oral duyumuna ve içsel gerilimlerinin giderilmesine göre algılandığından, dış çevredeki nesnelere karşı ilk tepkisi onları ağzına koyma biçiminde olur. Bu dönemde annenin rolü çok önemlidir. Anne sezgileriyle çocuğun gereksinimlerini, bebekle ortaklaşa geliştirdikleri bir düzen içinde karşılar. Bu düzen sayesinde bebek fizyolojik dengeleşimini belirli sınırlar içersinde koruyabilir. Gereksinimlerini düzenli bir biçimde karşıladıkça, bebekte dış dünyaya karşı güven duygusu güven duygusu oluşmaya başlar. Oral gereksinimlerin yeterince karşılanmaması ya da aşırı oranlarda doyurulması normal dışı kişilik özelliklerinin yerleşmesine neden olabilir. Bunlar arasında abartılmış iyimserlik, özseverlik, arada bir yaşanan yoğun karamsarlık ve diğer insanlardan çok şey bekleme eğilimi sayılabilir. Oral karakterli kişiler aşırı bağımlıdır ve diğer insanların kendileriyle ilgilenmelerini ve bakımlarını üstlenmelerini isterler. Arada bir diğer insanlara bir şeyler verirlerse de aslında bunlar, karşılığında alabilmek beklentisiyle yapılan davranışlardır. Bu tür insanların kendilerine olan saygıları diğer insanların yargılarına bağlıdır. Oral dönemin başarılı bir biçimde tamamlandığı durumlarda kişilik özellikleri, aşırı bağımlılık ya da kıskanma duyguları olmaksızın, diğer insanlara verebilme ve onlardan alabilme niteliklerini içerir. Böyle kişiler kendilerine olduğu gibi diğer insanlara da güvenir ve onlardan destek alabilirler.
Anal Dönem
Üçüncü yaşın sonuna dek süren bu dönemde çocuk, anüsü büzen kaslara giden sinirlerin olgunlaşmaları sonucu, dışkının tutulması ya da boşaltılması işlevleri üzerinde denetim kurmayı öğrenir. Anüs kasları üzerinde denetim kazanma, oral dönemin edilgin var oluşu biçiminden etkinliğe doğal geçişi de içerir. Bu dönemde yer alan tuvalet eğitimi sırasında, dışkıyı tutma ya da boşaltım konusunda anne ile ortaya çıkan çatışmalar sonucu çocuk bir yandan bağımlılık duyguları, öte yandan ayrılma, birleşme ve bağımsızlaşma isteklerini içeren karşıt duyguları birlikte yaşar. Anal dönemde, annenin denetiminden bağımsızlaşma eğilimlerinin ilk belirtileri gözlenir. Dışkıyı denetleyebilme (tutma) ya da denetimi yitirme (altını kirletme) çocuğun denetimini yitirme durumlarında kendine karşı kuşku geliştirmeden ve aşırı utanç duygularına kapılmadan yaşama ve özerklik kazanma yolundaki ilk denemelerdir. Anal dönemde tuvalet eğitiminin barışçı yollardan tamamlanmaması durumunda
çeşitli uyumsuz karakter özellikleri geliştirilir. Dışkı boşaltmaya karşı korku geliştiren çocuklarda yaşam boyu izlerini sürdüren aşırı düzenlilik, katı görüşlülük, inatçılık, dik kafalılık, para harcamaktan çekinme ve cimrilik eğilimleri gözlemlenir. Anal dönemin anne ve çocuk arasındaki uyumlu ilişkilerle sürdürebildiği durumlarda ise özerk bir birey olarak özgürce seçim yapabilme, bağımsızlığını sürdürebilme, suçluluk duymaksızın girişimde bulunabilme, olaylar karşısında kararsızlığa kapılmadan eyleme geçme ve bu eylemlerin sonuçlarını olduğu gibi kabullenebilme, dik kafalı olmadan ya da
aşırı ödünler vermeden diğer insanlarla işbirliği yapabilme yetenekleri kazanılır.
Fallik Dönem
Cinsel bölgelerin uyarılmasında heyecan duyma ve cinselliğe karşı aşırı ilgi biçiminde davranışlarla belirlenen bu dönem üçüncü yaşın sonlarına doğru başlar ve yaklaşık olarak beşinci yaşın bitiminde son bulur. Fallik dönemin amacı erotik ilgi ve dürtüleri cinsel organlara ve işlevlere odaklaştırma olarak açıklanabilir. Fallik dönemde çaba bir sevgi nesnesi bulmaya yönelmiştir. Ayrıca kadın ve erkeğin cinsel organlarının anatomik farklılığı da bu dönemde ilgi ve araştırma konusu olur ve çocuk kendi bedensel özelliklerini cinsiyetiyle özdeşleştirir. Bu dönemde ana-baba ve çocuk ilişkilerindeki aksaklıklar ileriki yaşamın nevrotik belirtilerine temel oluşturur. Bu dönemde çocukla ana-babası arasında yoğun sevgi ilişkileri gözlenir. Sağlıklı koşullarda fallik dönem çocuğun kendi cinsiyetini benimsemesine, utanç duygusuna kapılmadan meraklarını giderebilmeyi öğrenmesine, çevredeki durumların ve kişilerin yanı sıra kendi içsel dürtüleri üzerinde de egemen olabilme çabalarını geliştirmesine, bir başka deyişle gerek dış ilişkilerine ve gerekse iç dünyasına bir düzen getirebilmesine yardımcı olur. Bu dönemin başlıca amacı, fallik dönemin sonunda çocuğun kendi cinsinden olan ebeveyniyle yaptığı özdeşimi ve kendi cinsiyetine ilişkin toplumsal rolünü güçlendirmektir.
Gizil (Latent) Dönem
Cinsel dürtülerin durgunluk dönemi olarak tanımlanabilecek olan bu gelişim basamağı fallik dönemin sona erişinden erinliğin ilk belirtilerine (5-6 yaşlarından 11-13 yaşlarına ) kadar sürer. Bu dönemde kız ve erkek çocuklar kendi hem cinslerine yakınlaşırlar. Kız ve erkek çocukların oynadığı oyunların niteliği farklılaşır. Cinsel ve saldırgan enerjilerini öğrenme, oyun, çevreyi araştırma ve diğer insanlarla daha etkin ilişkiler kurmada kullanırlar. Bu dönemde önemli beceriler edinilir. Bu dönemin başlıca amacı fallik dönemin sonunda çocuğun kendi cinsinden olan ebeveyniyle yaptığı özdeşimi ve kendi cinsiyetine ilişkin toplumsal rolünü güçlendirmektedir. Ayrıca çocuklar bu dönemde ana- baba dışındaki yetişkinlerle, örneğin öğretmenleriyle de özdeşleşmeye başlar. Gizil dönemin başarılı bir biçimde atlatılamadığı durumlarda iki tür aksaklık ortaya çıkabilir;
Çocuk içsel dürtülerin denetimini sağlayamazsa enerjisini öğrenme ve beceri geliştirmeye yöneltemez.
Aşırı bir denetim mekanizması geliştirerek kişiliğinin gelişim yolunu kapatır ve obsesif karakter yapısının yerleşmesine neden olur.
Bu dönemin sağlıklı bir biçimde yaşanması ise çocuğun, yenilgiye uğradığında aşağılık duygusuna kapılmaktan korkmadan ve özerk bir varlık olarak girişimlerde bulunmayı öğrenmesini sağlar. Böylece, olgun yetişkin yaşamın özü olan sevgiden ve çalışmadan doyum sağlamasının temeli hazırlanır.
Genital Dönem
Bu dönem erinliğin başlangıcı olan 11- 13 yaşlarından, ergenin genç yetişkinlik dönemine ulaştığı yıllara değin sürer. Günümüzde bu dönemi ergenlik öncesi, orta ergenlik, son ergenlik ve ergenlik sonrası olarak gruplama eğilimi oldukça yaygındır. Bu dönemde çocuğun fizyolojik olgunluğa erişmesi ve bazı hormonların etkinliklerinin artmasıyla, cinsel nitelikli olanlar başta olmak üzere çeşitli dürtülerin gücü artar. Bu yoğunlaşma, önceki gelişim dönemlerindeki çatışmaların yeniden canlanmasına neden olur. Genital dönem, bu çatışmalara yeni çözüm yolları aranmasına olanak sağlar ve bu çözümler bulunabildiğinde yetişkin bir insan kimliği kazanılmış olur. Bu dönemin amacı, ergenin ana-babasına olan bağımlılığından koparak aile dışındaki karşı cinsten kişilerle olgun ilişkiler kurabilmeyi öğrenmesine yöneliktir. Bir başka deyişle bu dönemde özsever duygular gerçek kişilere yönelmeye başlar. Karşı cinse ilginin yanı sıra toplumsallaşma, grup etkinliklerine katılma, meslek seçimine ilişkin tasarılar ve yuva kurma isteği belirir. Kişi giderek, hoşlanım arayan özsever çocuktan gerçeklere yönelik toplumsal yetişkine dönüşür. Genital dönemin sorunlarının başarılı bir biçimde çözümlenememesinin yaratacağı normal dışı sapmalar karmaşık ve çok yönlüdür. Bu dönemde yeniden üstü açılan ve önceki dönemlere ilişkin çatışmalara çözüm bulunamazsa bu durum belirmekte olan yetişkin kişiliğinin üzerinde çok ciddi nitelikte ve kalıcı izler bırakır. Bu dönemin doğal ve geçici bir olgusu olan “kimlik bunalımı” nın çözümlenememesi kişinin toplum içindeki yerine ilişkin bir şaşkınlığa, kendi kimliğini saptayamamanın umutsuzluğu ile bir grubun kimliğinin özümleyerek kendi kimlik boşluğundan kurtulmaya çalışma biçiminde sapmalara neden olabilir. Bu dönemi başarıyla atlatan kişilerde, doyurucu cinsel etkinlikler ve tutarlı bir kimlikle belirlenen olgun bir kişilik yerleşir. Böyle bir kişi kendi güçlerini gerçekleştirebilir, anlamlı sevgi ilişkileri kurabilir ve kendisine doyum sağlayacak amaçlara ulaşabilmek için çalışır, yaratıcı ve üretken bir insan olur.
Erik Erikson ve İnsanın Sekiz Çağı
Erik Erikson, yaşamı sekiz gelişim dönemine ayırır. Bir bölümü Freud’ un gelişim dönemlerine koşutluk gösteren ve olumlu ve olumsuz boyutları içeren bu dönemlerin her biri, kendine özgü bunalımlarıyla belirlenir ve bireyin içinde yaşadığı toplumdan ve kültürden önemli ölçüde etkilenir. Eriksona göre kişilik sekiz dönemin tümünde gelişimini sürdürür ve bir dönemde olumsuz yaşanan denge sonraki bir dönemde olumlu yöne çevrilebilir. Çevresine güvenmeyen bir bebeğe bir sonraki dönemde ilgi ve bakım sağlanırsa çocuk insanlara karşı güven geliştirebilir.
Oral-Duyum Dönem (Güven ya da Güvensizlik)Bu dönem Freud’ un oral döneminin karşılığıdır ve yaşamın ilk yılı boyunca sürer. Bu dönemde bebeğin kendisine ve çevresine karşı güven geliştirip geliştiremeyeceği belirlenir. Annenin çevrede bulunup gereksinimlerini karşılaması bebekte güven duygusu oluşturur. Bu gereksinimlerin ne denli iyi karşılandığı ise güvensizlik oranını belirler.
Anal-Kas Dönemi (Özerklik ya da Utanç ve Kararsızlık)
Freud’ un anal döneminin karşılığı olan ikinci ve üçüncü yıllarda çocuk kendi başına yemeye, yürümeye ve konuşmaya başlar. Anüs kaslarını kendi istemine göre denetleyebilmesi ise ikinci yaştan başlayarak gerçekleşir. Bu aşamada çocuk iki tür tutumdan birini seçer: Tutmak ya da bırakmak...Tutma bırakma çabaları dışkılama işlevleriyle sınırlanamaz. Eğer ana-baba gerekli ortamı sağlar ve aşırı koruyucu tutumlardan kaçınırsa çocuk kendini denetleme konusunda kendi gücüne dayanmayı öğrenmeye başlar. Sınırlı etkinlikler içinde de olsa, neyi yapmayıp neyi yapacağının seçimini kendisi yapar. Böylece üç yaşına ulaştığında özerkliklerine karşı güven duymaya başlar. Ancak eğer dışkısı kötü karşılanır ve davranışları kısıtlanırsa, ezikliğin kızgınlığını ve utancını yaşamaya başlar. Utanç duygusu yerleştikten sonra artık yaptığı seçimlerin doğruluğu konusunda sürekli kuşkuya kapılıp haklarını savunamaz.
Cinsel Devinsel Dönem (Girişim ya da Suçluluk)
Freud’un fallik döneminin karşılığı olan bu dönem beşinci yılın sonuna dek sürer. Bu dönemde çocuk artık büyüklerinin arasındadır ve bahçe, sokak, anaokulu gibi yeni yaşam alanlarına açılır. Kendi başına öğrenmeye başlar. Bir şeylerin ardından gider ve merakla inceler. Kendi başına girişimlerde bulunur. Çocuk bu dönemde, kendi yapmak istedikleriyle ana- babasının yapmasını istedikleri arasındaki farklılığı görmeye başlar. Giderek anababasının isteklerine kendini mal eder ve onlara aykırı düşen davranışlarda bulunduğunda kendini cezalandırır. Dönemin sonlarına doğru ana ya da babasına karşı cinsel içerikli duygularını yitiren çocuk bu kez, ileride kendisinin de ana ya da baba olacağını düşlemeye başlar.
Gizil dönem (Beceri ya da Aşağılık Duygusu)
Ferud’ un gizil döneminin karşılığı olan bu dönem ilkokul çağını kapsar ve 6- 11 yaşları arasında sürer. Bu dönemde çocuk yaşantılarından bazı sonuç çıkarabilecek biçimde düşünmeye başlar, yetişkinlerin kullandığı alet, araç vb. şeyleri kullanma denemelerine girişir. Sürekli etkinlik durumundadır. Bir şeyler yapar ve ortaya çıkarır. Eğer bu çabalarına karşı çıkılırsa çocuk yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygusuna kapılır. Bu dönemde çocuk, kendi başına ya da diğer çocuklarla oynadığı oyunlar aracılığıyla dünyayı algılamaya ve onun bir bölümünü kendi denetimi altına almaya çalışır. Yaşantı örnekleri yaratır ve bunlar üzerinde denemelerde bulunur. Oyunların yanı sıra yaşıtlarıyla birlikte çalışmalar yapar.
Erinlik ve Ergenlik Dönemi (Ego Kimliği ya da Rol Kargaşası)
Yaşamın bu döneminde ergen, bir kişilik geliştirmeye çalışır. Bu dönemde dış görünüm önem kazanır. Görünüme gösterdiği ilgi benliğin oluşmasına yardımcı olur. Kimliğini arayış çabası içinde kahramanlara, öğretilere, karşı cinsten ilişkilere tutulur. Kararsızlık ve şaşkınlık bu yaştaki gençlerin dayanışma grupları oluşturmasına neden olur. Bu dönemde ergen, çocuklukta öğrenmiş olduğu kurallarla yetişkinin geliştirmesi gereken değer yargıları arasında bocalar
Genç Yetişkinlik Dönemi( Yakın İlişkiler ya da Soyutlama)
Bu dönemde başarılı olabilmek, daha önceki dönemlerde ana- babanın neler verebilmiş olduğuna ve genç yetişkinin çevresiyle nasıl etkileştiğine bağlıdır. Kimlik sorununu başarılı bir biçimde çözümlemiş olan genç yetişkin, kendi kimliğini yürütmekten korkmaksızın insanlarla yakınlık kurabilir. Buna karşılık rol kargaşası yaşayan kişi yakın dostluklardan, karşı cinsle ilişkiden ve herhangi bir yere bağlanmaktan ürker. Uzun süreli ve yoğun yakınlıklar kuramayan genç yetişkin, giderek kendine döner ve soyutlanmış olma duygusu tehlikeli boyutlara ulaşabilir. Gerçek yakınlık paylaşmayı içerir. Sevgi ve cinsellik, sonra da sevginin ürünü olan çocuklar bir diğer insanla paylaşılır
Yetişkinlik Dönemi (Üretkenlik ya da Kısırlık)
Orta yaşları kapsayan bu dönemlerde kişi üretkenlikle kısırlık arasında bir seçim yapar. Üretkenlik, çocuk yapma ve büyütme anlamını değil, bireyin kendi evi dışında topluma yararlı işler gerçekleştirebilmesini ve kendisinden sonra gelen kuşaklara rehberlik yapabilmesini içerir.
Olgunluk Dönemi (Ego Bütünleşimi ya da Umutsuzluk)
Bu dönem üretken geçen bir yaşamın sağlamış olduğu doyum ile yıllarını anlamsız geçirmiş olmanın mutsuzluğu arasındaki çatışmayla belirlenir. Bu dönem huzurla geçirilebilir. Çevrede torunların varlığının yanı sıra o güne değin üretmiş olduğu şeylerden genç kuşakların yararlanmakta olduğunu görmenin verdiği haz yaşanır.
Kaynak: Megep, BİNBAŞIOĞLU Cavit, Ruh Sağlığı Bilgisi, Binbaşıoğlu Yayınevi, Ankara.ÖZ İlkim, Çocuğun Gelişim Dönemleri, Kök Yayıncılık, 2. basım.ÖZ İlkim, Çocuk ve Kişilik, Kök Yayıncılık, 2. basım.BİNBAŞIOĞLU Cavit, Ruh Sağlığı Bilgisi, Binbaşıoğlu Yayınevi, Ankara.ÖZ İlkim, Çocuğun Gelişim Dönemleri, Kök Yayıncılık, 2. basım. ÖZ İlkim, Çocuk ve Kişilik, Kök Yayıncılık, 2. basım.