Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Nisan 20, 2011

Çocuklarla İletişim Kurmak İçin Öğrenilmesi Gereken Temel Beceriler



İletişimin Öğeleri
İletişim birçok öğeyi içinde barındıran bir süreçtir. Bu öğeler için yapılan sınıflandırmalarda genellikle beş başlık kullanılmaktadır.

Bunlar:
KAYNAK......... İletişim sürecini başlatan kişi
MESAJ............ Kaynaktan alıcıya gönderilen uyarıcılar
KANAL........... Mesajı iletmekte kullanılan ortam, yöntem ve teknikler
ALICI.............. Gönderilen mesaja hedef olan kişi
GERİ BİLDİRİM.... Alıcının kaynak tarafından gönderilen uyarıcılara gösterdiği tepki

İnsanlar zaman içinde daha etkili iletişim araçları, yöntemleri ve becerileri geliştirmektedir. Çağımız bir iletişim çağıdır. İletişim hem bireysel hem kurumsal düzeyde toplumsal yaşamın temel ve vazgeçilmez bir özelliğidir. Genel olarak iletişim; bireyler, gruplar ve toplumlar arasında söz, yazı görüntü ile el kol hareketleri vb. simgeler aracılığı ile duygu ve düşüncelerin karşılıklı olarak iletilmesini sağlayan bir etkileşim sürecidir.

İletişim iki yönlü bir süreçtir. İletinin yalnızca gönderilmesi ya da alınması iletişimi oluşturmaz. İletişimin olabilmesi için bir ileti alışverişi (iki yönlülük), alınan ve verilen iletilerin birbiriyle ilişkili olması gerekir.

Kişiler Arası İletişim İçin Koşullar

 Kişiler arasında bir ilişkinin kurulmak istenmesi,
 Bir amacın bulunması,
 Belirli kuralların bulunması,
 Rol ilişkilerinin varlığı,
 Ortak bir dilin varlığıdır.

Açık ve Anlaşılır İletişim

Sağlıklı bir iletişim ancak insanlar birbirlerini dinlediklerinde, birbirlerinin duygu ve düşüncelerini anlamaya çalıştıklarında, söylemek istediklerini karşısındaki insanın duygu ve düşüncelerini dikkate alarak açık ve anlaşılır bir şekilde (ima etmeden) söylediklerinde mümkün olacaktır. Bu sayede insanlar birbirlerini daha iyi anlayacaklar, sorun yaşadıklarında daha kolay çözüm yolları üretebileceklerdir.

Açık ve Anlaşılır İletişim Önündeki Engeller

 Dinlemeden eleştirmek
 Sürekli olumsuz davranışlarla ilgilenmek
 Geçmişte yaşanan ya da söylenenleri tekrar tekrar gündeme getirmek
 Duygu ve düşünceleri açıkça ifade etmek yerine ima etmek
 Karşı tarafın kişiliğine eleştirilerde bulunmak (sen hep böylesin, sen hep böyle yaparsın vb.)
 Karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini dikkate almamak
 Her zaman kendimizin haklı olduğunu düşünmek, haklı çıkmak için her yolu denemek

Yukarıda sıralanan maddelerden anlaşıldığı üzere, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde karşı tarafı dikkate almamaları her zaman sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunlar, insanların günlük yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Eşler arasında, anne ve babalarla çocuklar arasında, öğrencilerle öğretmenler arasında, çalışanlarla yönetenler arasında en çok yaşanan sorunlar iletişimden kaynaklanan sorunlardır.

Bu yüzden:Karşınızdaki insanı ne demek istediğini iyice anlayıncaya kadar dinleyin.Karşınızdaki insanın o an neler hissediyor olabileceğini tahmin etmeye çalışın.Tepki verirken hangi konuyla ilgili konuşuyorsanız, o konunun dışına çıkmayın.Düşünmeden tepki vermeyin.İçinde bulunduğunuz yere ve zamana uygun tepkiler verin.Ne olursa olsun tepkilerinizi (duygu ve düşüncelerinizi) ertelemeyin.Sürekli geçmişi kurcalayıp insanların hatalarını yüzlerine vurmayın. Sadece bugünolup bitenlerle ilgilenin.Söylemek istediğiniz her şeyi karşınızdaki insanı (eşiniz, çocuğunuz, anneniz, babanız vb) dikkate alarak söyleyin.

İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini temel olarak dört bölgede düzenlerler.

Mahrem Alan (Cilt Teması – 0 – 35 cm Mesafe)
Her insanın bir psikolojik korunma sınırı vardır. Buna mahrem alan denir. 0-35 cm yakınlık içine sadece özel duygusal ilişkimiz olan insanları alırız. Bunlar aile bireyleri, eşimiz-sevgilimiz ve çok az sayıdaki yakın arkadaşlarımızdır. Kişinin mahrem alanına girilmesi sıkıntı, tedirginlik ve saldırganlık eğilimlerinde artışa yol açar. Asansörlerde veya toplu taşıma araçlarında bu tür sıkıntılar yaşanır.

Kişisel Alan (40–80 cm)

Birbirlerini tanıyan ve rahat konuşan iki insan, bu mesafede kendilerini en rahat  hissederler. Kendimize yakın hissetmediğimiz insanların girmesine izin vereceğimiz en yakın alan kişisel alandır. İş yerlerinde ve okullarda arkadaş olan, birbirlerini tanıyan insanlar çalışmalarında birbirlerine bu mesafede dururlar.

Sosyal Alan (80 cm–2 m)

İşlerin rahatça konuşulduğu, resmi ilişkilerin sürdürüldüğü bölge bu çemberdir. Çok iyi tanımadığımız yabancılarla evimize gelen tamirci, satıcı gibi kimselerle kurduğumuz ilişkilerde 1 m- 2,5 m arasında bir mesafede durmaya çalışırız.

Genel Alan (2 Metre ve Fazlası)

İki metreden başlayarak uzayan kişisel alan genel, topluma açık, tanımadığımız kişiler içindir. Ne var ki zorunlu koşullar nedeniyle öğretmenler, genellikle böyle bir mesafe kullanmak zorunda kalırlar. Aradaki mesafe on metreyi geçtiği zaman, karşılıklı etkileşim ve
iletişim daha da zorlaşır.





Etkili İletişim İçin Neler Gereklidir

 Saygı duymak: Karşımızdaki kişilere saygı duymak onların varlığını kabul etmek, önemli ve değerli olduklarını hissettirmek, olduğu gibi benimsemek anlamını taşır.

 Doğal davranabilmek: Abartıdan uzak, olduğu gibi davranmaktır.
 Empati: İletişimin belki de en önemli öğesidir. Bir anlamda dış dünyayı karşımızdaki kişinin penceresinden görmeye çalışmaktır. Kurulan bu duygu ortaklığı, iletişimi güçlü kılar.
 Etkin dinleme: İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerine değil yüzü, eli, kolu ve bedeniyle yaptıklarına da dikkat eder. Çünkü yüz ifadeleri, el ve kol hareketleri, bedenin duruş tarzı, sesin tonu gibi sessiz mesajlar kullanarak da iletişim kurulur. Etkin dinleme dinleyenin, anlatılanı yalnız duyduğunu değil, aynı zamanda doğru olarak anladığını gösterir. Bu yüzden bu yöntem en sağlıklı iletişim yöntemi olarak kabul edilmektedir.

İletişim sadece konuşmak değildir. İletişim aynı zamanda;
 Neyi, ne zaman, nerede, nasıl söyleyeceğini bilmek,
 Olayları basite indirgeyerek sunabilmek,
 Akıcı bir dille ve karşınızdaki kişiyle göz kontağı kurarak konuşabilmek,
 Dikkati yoğunlaştırabilmek ve karşınızdaki kişinin verilen mesajı anlayıp anlamadığını kontrol edebilmektir.


Etkili iletişimin temelinde bireyin kendisini tanıması, kendi değerlerinin ve tutumlarının farkında olması ve kendine güveni yatar. İyi bir iletişimci ipuçlarını anında görür (jestler, mimikler, beden duruşu) ve onları gerçekçi olarak değerlendirir. Etkili iletişim için etkin dinleme, tepki verme, olumlu yaklaşım ve beden dili kavramları önem taşımaktadır. Başarılı iletişimin en önemli koşullarından biri, kişiler arasında amaç birliğinin sağlanmasıdır. Amacı belli olan mesaj yerine daha kolay ulaşır. İletişimde başarıyı etkileyen diğer önemli bir nokta da mesajın gideceği kişiyi tanıyarak, onun kişilik yapısına uygun olan bilgi gönderme yöntemini seçmektir. Bu arada mesajın alıcı tarafından anlaşılıp anlaşılmadığı kontrol edilmelidir. Çünkü mesaj iyi anlaşılmamışsa beklenen davranış yerine, yanlış bir davranış gelişebilir ya da anlam kaybolabilir. Böylece verici ile alıcı arasında amaç birliği sağlanamamış ve mesaj istenen anlamda gerçekleşmemiş olur.





Yetişkin ve Çocuklar Arasında Kurulan İletişimin Önemi

İletişim önce aile üyeleriyle başlar, sonra bireyin kendisi için anlamlı olan diğer kişilerle sürdürülür. Birey, doğuştan getirdiği niteliklerin sınırları içinde bu insanlarla etkileşerek toplumun kabul ettiği değer sistemini zamanla öğrenip yetişkinliğe hazırlanır. Bu aşamaya gelmesi için görev üstlenen kurumlardan ilki olan aile çocuğa ilk temel değerleri, insanlar hakkındaki görüşlerini, onlarla ne düzeyde ve nasıl yaşayabileceğinin yollarını öğretir. Aile çocuğun sevgi ihtiyacını koşulsuz verdiği takdirde onda güven duygusunu, saygıyı ve saygınlığı, değer verme ve benlik kavramını geliştirir. Bu niteliklerin bulunduğu sağlıklı bir ailede aile üyeleri, birbirleri ile olan ilişkilerde ve belirli rol ve sınırların oluşturulmasına katkıda bulunur ve kendi sınırının nerede başlayıp nerede bittiğini doğru olarak algılar. Sağlıksız aile ise üyeleri birbiri ile az konuşan, açık iletişim içinde olmayan, aileyi ilgilendiren konularda birlikte konuşup çözüm aramayan ve birbirine gerçek bir yakınlık duymayan kişilerden oluşan ailelerdir. İletişim yaşamın bir parçasıdır. Doğumdan itibaren bir çocuk, etrafındaki insanlarla iletişim kurmaya başlar. Anne ve babaların, çocukların ihtiyaçlarını dikkate alabilmeleri için, doğumdan başlayarak onlarla iletişim kurmaları gerekir. Bu iletişim doğumdan sonraki ilk saatlerde başlayan fiziki beraberlik ve ona bağlı duygusal doyumla kurulur.

Annesinden meme emen bebek onun beden sıcaklığım ve ten kokusunu hissederek, aynı zamanda ihtiyacı olan duygusal gıdayı almakta ve iletişim ağının temelleri bu ortamda atılmaktadır. İhtiyaçlarının tümüyle karşılandığı bir ortam, çocuğun kendine ve çevreye olan güveninin oluşmasına yardımcı olur. Doğumdan sonra çocuk, anne ve babasıyla iki yollu iletişim kurar. Hem sözlü hem de sözsüz mesajlar vererek ve alarak iletişimi sağlar. Örneğin bir çığlık (ağlama) acil bir ihtiyaca dikkat çekmek için olabilir. Yüzündeki ifade, ellerin ve bedenin duruş şekli başka bir isteği dile getirebilir. Çocuklar sözcükler olmadan iletişim kurabilmelerinin yanında, dil yetenekleri geliştikçe, düşüncelerini ve duygularını daha iyi anlatmayı becerirler. Bebekler üzerinde yapılan araştırmalar, onların daha ilk aylarda yetişkinlerle ilişki kurmaya yardımcı olabilecek özelliklere sahip olduklarını göstermiştir. Doğuştan gözleri normal olan bebekler, önceleri 20-25 cm mesafedeki nesneleri görebilirler. Bu mesafe de yaklaşık süt veren bir annenin yüzü ile bebeğin gözü arasındaki uzaklıktır. Ayrıca bebeklerin insan yüzüne benzeyen şekilleri tercih ettikleri de elde edilen bulgular arasındadır.

Anneler bebekleri ile ilişkilerinde farkında olmadan iletişimi kolaylaştırıcı bazı davranışlarda bulunurlar. Bunlardan ilki abartılı davranışlardır. Anneler genellikle yüz ifadelerini abartır, ses tonlarını inceltir, konuşmalarında fısıltıdan bağırmaya kadar çok değişik ses tonları kullanırlar. Önemli sözcükleri abartır, daha yavaş konuşur, konuşmaları arasında sık ve uzun duraklamalar yaparlar. Kendi konuşmaları arasında çocuğun tepkisini gösterebilmesi için beklerler. Bebeğin gözüne bakma süresi de daha uzundur. Bütün bu abartılar bebeğin dikkatini çekme açısından yararlıdır. Yeni doğan bebeğin beslenme, temizlik, uyku gibi ihtiyaçları genellikle anne tarafından karşılandığından, çocuğun ilk sosyal iletişimi anneyle başlamaktadır. Anne-çocuk ilişkisinde annenin sıcak, ilgili, esnek ve sevecen yaklaşımı çocuğun zihinsel davranışlarını da etkilemektedir. Anneleri ile olumlu ilişkileri olan çocukların daha zor işleri seçtikleri ve problem çözmede daha girişken oldukları görülmüştür.

Anne-çocuk iletişiminin çocukların zihin yetenekleri üzerindeki etkisi incelendiğinde, annelerin çocuklarının dil gelişiminde uyarıcı olarak oynadıkları rol önemli bulunmuştur. Birçok annenin çocukların ne söylediklerine yeterince dikkat etmeden konuşmaya devam ettikleri, çocuğu doğrulamak ve açıklamalar yapmak yerine, onları anlamış gibi davranmayı tercih ettikleri görülmüştür.

Çocukla iletişimde çocuğun yaşı, cinsiyeti ve kişilik özellikleri oldukça önem taşımaktadır. Çocukla konuşmak deyince çoğu yetişkinin aklına çocuğa bir şeyler söylemek, anlatmak hatta söz dinletmek gelir. Oysa karşılıklı konuşmanın en önemli tarafı çocuğu dinlemektir. Dinleme ve anlama karşılıklı konuşmanın ayrılmaz parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'da anne ve yeni doğan çocukların aktivitelerini incelemek için 48 anne ve 5 aylık çocuklarını evlerinde gözleyerek yapılan bir çalışma sonucunda annenin bebeğine yaptığı görsel ve işitsel uyarımla, bebeğin görsel ve işitsel davranışlarının doğru orantılı olarak arttığı saptanmıştır. Çocuğun anne-babasıyla olan iletişimi, gelecekteki yaşamı için büyük önem taşır. Anne-baba-çocuk üçgeninde tarafların duygu ve düşüncelerini birbirlerine uygun bir biçimde aktarmaları ve başarılı bir iletişim kurabilmeleri sonucunda, karşılaştıkları problemlere çözüm bulmaları da kolaylaşır.

Çocuklar öğrenmek, içinde bulundukları dünyayı keşfetmek ve meraklarını gidermek  için anne-babalarına soru sorarlar. Burada önemli olan, çocuğun sorularını duymaktır. Annebaba çocuğun sorduğu soruyu dinlemiş ve duymuş ise bu, onu dikkate aldığının,önemsediğinin ve ona değer verdiğinin bir ifadesidir. Bu da anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkiyi kolaylaştırır. Oysa anne-babalar çocuklarıyla olan iletişimlerinde suçlama, emir verme, eleştirme, uyarma, utandırma, yargılama gibi yollar izlerler. Bu durum çocuğun kendini suçlu hissetmesine, sevilmediğini düşünmesine, sert tepki ile cevap vermesine, karşı koymasına, kendini yetersiz hissedip öz saygısını yitirmesine ve anne-babanın adil olmadığını düşünmesine yol açar. Anne-babaların çocukları ile sağlıklı bir etkileşim içinde olabilmeleri için öncelikle iletişim bilgi ve becerisine sahip olmaları gerekir. Sağlıklı bir iletişim için anne-babaların çocuklarını dinlemeleri, duygularını paylaşmaları, olumsuz davranışları karşısında ise yargıç gibi davranmamaları gerekir. Çocuklar arasında çıkan tartışmalarda yetişkinler tartışmaların nedenlerini inceleyerek ara buluculuk yapmalıdırlar. Bunu yaparken çocukların başkalarının haklarına saygı duymasını, kızgınlıklarını kontrol etmesini, başkalarının fikirlerini, duygularını paylaşmasını ve dinlemesini sağlamalıdırlar. İnsanın içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayabilmesi, sağlıklı, mutlu ve başarılı bir hayat sürdürebilmesi için sosyal gelişimi oldukça önemlidir. Sosyal yönden gelişmiş bir kişi her yaşta çevresindeki diğer insanlarla sorun yaratmadan, çatışmasız olarak yaşamasını bilir. Sosyal açıdan yeterince gelişmemiş bir kişi ise toplumda birlikte yaşadığı insanlarla sağlıklı iletişim kuramaz. Konuşma ve tartışma becerileri gelişmediği için kurduğu iletişim kısa sürede sürtüşme ve çatışmaya dönüşebilir. Çocuğun sosyal yönden iyi gelişmesi, onun yetişkinlik yıllarındaki sosyal yaşantısını da etkileyeceğinden, çocukluk yıllarından itibaren onlara, sosyal yönden gelişmelerine imkân sağlayan uygun bir ortam sağlanmalıdır. Bu ortamların sağlanmadığı ailelerin çocuklarında özellikle sosyalleşmenin daha çok arttığı ergenlik döneminde, geçmiş deneyimlere de bağlı olarak iletişime girmede kaygı, isteksizlik ile birlikte sosyal etkileşimlerinde başarısızlıklar görülebilir. Sosyal gelişim süreci içinde yaşanan bazı engellerin de bu başarısızlıklarda etkili olduğu söylenebilir.

Çocuğun içinde yetiştiği toplum, onun duygularının ifade tarzını olduğu kadar benlik bilincini de biçimlendirir. Çocuklarının duygu ve düşüncelerini doğal ifadesi içinde kabul eden anne babalar kendine güveni olan, girişimci ve insan ilişkilerinde başarılı bireyler yetiştirirler. Çocuklarını olumsuz yönde sürekli eleştiren, kısıtlayan, onların duygu ve düşüncelerini doğal bir biçimde ifade etmesini engelleyen anne babalar ise pısırık, içine kapalı alıngan bireyler yetiştirirler. Böyle bir ortamda büyüyen bir çocuk, diğer insanlarla olan ilişkilerinde onlar kadar girgin ya da atak olmaya cesaret edemeyecek, başkalarından daha kolayca incinecek ve kendini korumada daha beceriksiz olacaktır. Korku ve nefret yaratan, özsaygısını sınırlandıran bir ortamda büyüyen çocuk, çevresine karşı şiddetli suçlayıcı duygular içindedir. Bununla birlikte, yalnızca bu duyguları ifade edememekle kalmaz, aynı zamanda eğer gözü korkutulmuşsa bu duygularını bilinç düzeyine çıkartmaya bile cesaret edemez. Bunun nedeni kısmen basit cezalandırılma korkusu, kısmen de ihtiyacı olan sevgiyi yitirme korkusudur.

Kabul Etmeyi Sözsüz İletme

Kabul etmek, bir çocuğu olumlu-olumsuz, iyi-kötü tüm yönleriyle kabul etmektir. Onaylamaktan oldukça farklı bir kavramdır. Kabul edilen şey bireyin kendisi yani varlığıdır; onaylanan ya da onaylanmayan şey ise davranışlarıdır. Başkası tarafından olduğu gibi içtenlikle kabul edildiğini anlayan çocuk kendini özgür hisseder ve nasıl değişeceğini düşünmeye başlar. Nasıl büyüyeceğini, nasıl farklı olacağını, yapabileceğinden daha fazlasını nasıl yapabileceğini tasarlar. Yetişkinler çocuklara konuşmalarıyla içten bir “kabul edilme duygusu” aşıladıklarında inanılmaz derecede etkili bir güce sahip olurlar. Çocuklarına kendilerini kabul etmeyi, kendilerini sevmeyi ve kendi değerlerini anlamayı öğrenmelerinde yardımcı olabilirler. Aynı sosyal ortam içinde yer alan kişiler, birbirlerine sözlü ya da sözsüz iletiler gönderirler. Kabul etmeyi sözsüz iletme; bir şey yaparken çocuğa karışmamak ve bir sorununu anlatırken hiçbir şey söylemeden, edilgin dinleyerek gösterilebilir. Bir çocuğu kabul etme davranışları çeşitli şekillerde gösterilir:
 Çocuğa karışmama
 Edilgin dinleme
 Konuşmaya özendirmek veya kapı açmak
 Etkin dinleme

Çocuğa Karışmama
Çocuğa; kabul edildiğini göstermenin yollarından biri, onun eylemlerine ve  etkinliklerine karışmamaktır. Oyuncaklarıyla evcilik oynayan çocuğun yanında, anne onun yaptığına karışmıyor, onun kendi özel dünyasını yansıtmasına izin veriyorsa ona sözsüz bir kabul iletisi gönderiyor demektir. Çocuk bu durumda, "Yaptığım şey doğru", "Annem yaptığım şeyi kabul ediyor" diye düşünecektir.
Oysa çoğu zaman anne ve babalar çocukların yaptıkları işlere karışarak, denetleyerek, yardım ederek onlarda kabul edilmedikleri duygusunun oluşmasına yol açarlar. Onları kendi uğraşları ile baş başa bırakmazlar. Odalarını eşyalarını karıştırırlar, günlüklerini okurlar; özerk bir kişilik geliştirmesine, bağımsız bir birey olmalarına izin vermezler. Bunu da, çocukların çabuk ve doğru öğrenmelerini istedikleri için yaparlar, hata yapmalarını kabullenmezler. Ana-babaların çocuklarına karışması korku, kaygı ve güvensizlik duygularından kaynaklanmaktadır.

 Çocukların çabuk ve doğru öğrenmesini isterler. “İşte ev böyle olur.” “Bebeğini şöyle beslemelisin.”
 Çocukları yanlış yapınca rahatsız olurlar. “Alttaki tahtaları düzgün koy. Yoksa ev yıkılır.”
 Çocuklarının başarılarıyla gururlanmak isterler. "Ayşe’nin yaptığı eve bakın."
 Çocuklara yetişkinlerin doğru ve yanlışlarını zorla kabul ettirirler. "Çatının kırmızı olması lazım."
 Başkalarının çocuklarıyla ilgili düşüncelerinden endişelenirler. "Sen bundan daha iyisini yapabilirdin."
 Çocuklarının kendilerine ihtiyaç duyduğunu hissetmek isterler. "Bırak ben sana yardım edeyim." vb.

Çocuk bir şeylerle uğraşırken ona karışmamak, hiçbir şey yapmaksızın yalnızca orada olmak, ana-babaların kabul ettiğini açıkça gösterir. Çocuk için bu yeterlidir.

Edilgin Dinleme
Çocukla kurulabilecek sağlıklı bir iletişim de dikkatli ve fiziki dinlemenin yanında  sessizlik de önemlidir. Edilgin dinleme, çocuk konuşurken kendi görüşlerimizi açıklamadan ve geri bildirim kullanmadan, yalnızca onay tepkileri vererek çocuğu dinlemektir. Edilgin dinleme; çocukların derinlerde yatan sorunlarının ortaya çıkmasında ve ana–baba ile duygularını paylaşmada ona yardımcı olur. Çocuğun kabul edildiğini anlaması amacıyla etkili bir şekilde kullanılabilir. Sessizlik, çocuğu konuşmaya başladıktan sonra devam etmesi için yüreklendiren güçlü bir etkendir. İletişim sırasında dinleyicinin sessizliği, karşısındaki çocuğa konuşma alanı bıraktığı için, onu konuşmaya yönlendirir. Ancak sadece sessizlik ikili iletişim ihtiyacını karşılayamaz. Sessizlik, konuşanın sözünü kesmez fakat dikkatle dinlenip dinlenmediğini ve anlaşılıp anlaşılmadığını da belirtmez. Bu nedenle konuşan kişiye dinlendiğini belirten
tepkiler vermek gerekir.


 Mesaj onay tepkileri: Çocuk, sessizce dinleyerek hiçbir tepki göstermeyen bir dinleyicinin gerçekten dinleyip dinlemediği hakkında şüpheye düşebilir. Dinlerken özellikle duraklamalarda onu gerçekten dinlediğinizi göstermek için sözlü ya da sözsüz belirtiler vermek son derece yardımcı olacaktır. Bunlara “kabul tepkileri” denir. Baş sallamak, öne eğilmek, gülümsemek, kaş çatmak ve başka davranışlar uygun olarak yapılırsa onu gerçekten dinlediğinizi bilirler. “Hı-hı”, “Evet”, “Anlıyorum” gibi sözlü belirtiler de yine ebeveynin ilgili olduğunu, dikkat ettiğini gösterir ve çocuğun iletişimi sürdürmesini sağlar.
 İletinin anlamı: Çocuğa duygularının anlaşılmak ve kabul edilmek istendiği, vereceği karara güvenileceği, sorunundan kendisinin sorumlu olduğu mesajı verilmelidir.

Hiçbir şey söylememek kabul ettiğimizi gösterir. Edilgin dinleme (sessizlik) güçlü bir sözsüz iletidir. Örneğin çocuk okulda öğretmenin kendisine kızdığını, cezalandırdığını söyler. Anne sessiz kalarak "anlıyorum", "ya", "hı" gibi ifadelerle çocuğun olanları anlatmasını sağlayabilir. Çocuk anlatırken niçin cezalandırıldığını, kızgınlığını, kişisel davranmasının sonuçlarını düşünebilir. Duygularını ifade edebilir, kendi kendine sorun çözme sürecine girebilir, yapıcı çözüm bulabilir. Oysa anne-babalar, çocukları bir sorunla geldiğinde hemen lafa karışıp sorunu giderme, çözüm getirme yolunu seçerler "Aman Tanrım! Ne yaptın?", "Bu sana ders olsun!", "Öğretmenin iyi bir insan.", "Bu öğretmenlere alışsan iyi olur." gibi ifadelerle iletişimi keser ve onun gelişimine katkıda bulunma şansını kaçırırlar. Tüm bu iletiler çocuklara yalnızca kabul edilmediklerini iletmez, aynı zamanda konuşmanın sürmesini ve sorunu çözmeyi de engeller. Oysa önemli olan dinleyen kişinin dedikleri değil, konuşan çocuğun söyledikleridir. Çocuğun konuşabilmek, sorununu anlatabilmek için sessizliğe ihtiyacı vardır. Bu sessizliği de ona ancak dinleyici sağlayabilir. Dinleyicinin sürekli konuşması karşısında çocuk kendisini rahatsız hisseder ve olayları açıklayamaz. Bu nedenle hiçbir şey söylememek ya da yapmamak çocuğu kabul ettiğini gösterir. Kabul etme, yapıcı bir büyüme ve değişime yardım eder. Çocuğu sessiz dinleme aynı zamanda ona saygı duyulduğu mesajı verdiğinden, çocukta benlik saygısının oluşmasına yardımcı olur. Edilgin dinleme (pasif dinleme), sözsüz bir mesajdır ve şunları ifade eder:
 Duygularını duymak istiyorum.
 Duygularını kabul ediyorum.
 Benimle paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum.
 Bu senin sorunun, sorumlu sensin.


Sessizlik, konuşan kişiye konuştukları hakkında düşünme, daha fazla açıklama ve dolayısıyla olaya daha dikkatli bakma imkânı kazandırır. Böylece, konuşan kişi sorununu bir başkasına anlatırken, kendi de daha iyi düşünme fırsatını kazanır. İyi bir dinleyiciye anlatılan sorunlar çözüme daha kolaylıkla ulaşır ve konuşan kişiyi biraz olsun rahatlatır. Bu rahatlama ise soruna daha sakin bakabilmeyi ve bir çözüm yolu bulabilmeyi sağlayabilir.

Konuşmaya Özendirme veya Kapı Açma
Çocuklar bazen daha çok konuşmak, derine inmek hatta başlamak için bile ek yüreklendirme beklerler. Sorunları ve duyguları hakkında konuşmak için teşvik edilmeye ihtiyaç duyarlar. Sonu açık sorular ve düz tümcelerden oluşan bu iletilere, “kapı aralayıcılar” denir. Hiçbiri söylenenle ilgili bir değerlendirme içermez. Örnek: “Bu konuda daha fazla bir şey söylemek ister misin?” “İlginç, devam etmek ister misin?” “Söylediklerin çok ilgimi çekti.”“Bu konuda konuşmak ister misin?” vb. Çocuğu, konuşması sırasında doğruları ve hataları ile birlikte yargılamadan kabul etmek ve onu anlamaya çalışmak gerekir. Çocuğa kabul edildiğini belirten tepkiler göstermek, empati iletir ve dikkatle dinlendiğini belirtir. Yetişkinler çocuğun ayrı bir kişi olarak duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarında özgür olduğunu kabul etmelidirler. Çoğu kez çocuklar daha ilk cümlelerini söylerken büyükler onların ne demek istediklerini anlayarak sözlerini tamamlamaya veya bitirmedikleri cümlelerini cevaplamaya kalkışırlar. Çocuğun cümlesini bitirmesini beklemek gerekir; belki de karşısındakinin düşündüğüne benzer şeyler söyleyecektir. Çocuğun cümlelerinde bir kelime eksik veya bir kelime fazla olabilir hatta bu cümleleri farklı bir tonla ifade edebilir. Yetişkinler, sağlıklı bir iletişim başlatabilmeleri için çocuğu olduğu gibi kabul edip onu sabırla dinlemeli, gerektiğinde kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmalıdırlar. Kurulacak olumlu iletişimin birinci şartı karşıdaki kişiye önem vererek dinlemek ise ikinci şartı da düşünce ve duyguların açıklanmasına fırsat vermektir. Çocuğun o andaki duygularına yaklaşmak için, onun cümlesini soru cümlesine çevirerek yansıtmak ve çocuğun düşünce, duygu ve yargılarını ortaya çıkarmasına yardımcı olmaktır. Dürüst olmak doğruluk, saydamlık, açıklık, içtenlik anlamına gelir. İlişkilerde saydamlık temel psikolojik ihtiyaçlardan birisi olan güven duygusunu yapılandıran ve geliştiren bir özelliktir. Çocuğun en temel ihtiyacının sevgi ve güven duygusu olduğu unutulmamalıdır.

Etkin Dinleme
Geri iletim kullanarak dinlemeye etkin dinleme denir. Etkin dinlemede dinleyen, çocuğun iletilerini doğru anlayıp anlamadığını denetlemek için bilinçli bir şekilde ve sürekli olarak geri iletim kullanır. Aldığı iletinin doğruluğunu sınamak amacıyla iletiyi açarak ve kendi sözcükleriyle geri iletir. Ancak bu iletiye değerlendirme, soru sorma, öneri ve görüş bildirme gibi kendinden bir şeyler katmaz, yalnız iletiden anladığını gönderir. Böylece dinleyici, çocuğun söylediklerini doğru olarak anladığını, yanlış anlamadığını da kanıtlamış
olur. Sağlıklı bir iletişim kurularak çocukla anlamlı bir ilişkiye geçilmiş olur.

Etkin dinlemede empati kurulmalıdır. Kendini çocuğun yerine koyup onu anlamak çok  önemlidir. Bunun için çocuğun sözü kesilmemelidir. Dinlendiğini bilen çocuk, kendisine değer ve önem verildiğini hisseder. “Anlaşıldım” duygusunu yaşamak, çocuğun hem benlik saygısını artırmasına, hem de kendisini dinleyen kişiye yakınlık duymasına neden olur. Pasif dinlemeye (susma) karşılık etkin dinleme çocukla karşılıklı ilişki kurmayı gerektirir. Çocuğa kendisinin anlaşıldığını hissettirir. Bu diyalog çocuğun iletişime hazır olduğu 2 yaş gibi anlamlıdır. Çocukluk yıllarında kurulmayan iletişimin ileriki yıllarda oluşturulması zordur. Karşısındaki kişinin kendisini dinlediğini gören çocuk önce kişiliğine saygı duyulduğunu, kabul edildiğini, buna bağlı olarak da sevildiğini düşünür. Aynı zamanda çocuk duygularını ifade etme imkânı bulduğundan "anlaşıldım" duygusunu yaşar ve rahatlar. Bu sağlıklı mesaj akışı çocuğun ailesiyle olan dinamik bağını güçlendirir ve iletişimin devamını sağlar. Etkin dinlemede yetişkin suskun ve pasif değildir. Çözüm bulma konusunda ortam hazırlayarak çocuğa yardım eder. Mesajın çocuğa ulaşıp ulaşmadığını kontrol edebildiğinden, bu yöntem en sağlıklı iletişim yöntemi olarak kabul edilir. Etkin dinlemede, konuşan çocuğun sözleri açılarak tekrar edilmektedir. Yetişkinin verdiği sözel mesaj aslında onun mesajı değildir. Sadece çocuğun bir önceki sözünü yansıtır ve onun tekrarıdır. Bu yöntem,
 Çocukların sahip oldukları olumsuz duygulardan dolayı rahatsız olmalarını engeller.
 Yetişkin ile çocuk arasında sıcak bir ilişkinin kurulmasını sağlar.
 Sorunların çözümlenmesini kolaylaştırır.
 Çocuğun kendine güvenini geliştirir.
 Çocuğun sorumluluklarını kabullenmesini ve sorunlarına kendi başına çözüm getirebilmesini sağlar.

Etkin dinleme, etkin bir geri besleme gerektirir. Bu nedenle yansımalı dinleme olarak da adlandırılan etkin dinleme, konuşulan sözcüklerin ya da davranışların altında yatan gerçek duygunun tahminini içerir ve söylenen ya da yapılan şeyin içeriğinin geribeslemesini sağlar.

Örnek
Hatalı iletişim
Çocuk: Ahmet bugün benimle hiç oynamadı.
Anne: Arkadaşlarınla iyi geçinmek gerektiğini öğrenmelisin.
Çocuk Onunla oynamak istemiyorum! O aptalla iyi geçinmek de istemiyorum.
Anne: O zaman seninle oynayacak başka birini bul.
Çocuk: Beraber oynayabileceğim başka kimse yok.
Anne: Yorgunsun, yarın kendini daha iyi hissedersin ve olayı unutursun.
Çocuk: Yorgun değilim, yarın kendimi iyi hissetmeyeceğim, ondan nefret ediyorum.
Anne: Bir daha arkadaşların hakkında böyle konuşursan pişman olursun.


Aktif DinlemeÇocuk: Ahmet bugün benimle hiç oynamadı.
Anne: Ahmet’e kırılmış görünüyorsun.
Çocuk: Onunla hiçbir zaman oynamayacağım.
Anne: O kadar kızgınsın ki onu bir daha görmek istemiyorsun.
Çocuk: Evet ama onunla arkadaşlık etmezsem oyun oynayacak başka arkadaş bulamam.
Anne: Yalnız kalırsın.
Çocuk: Onunla iyi geçinmek zorundayım. Ama kızmamak elimde değil. Daha önce her dediğimi yaptığı için ona kızmıyordum, oysa şimdi ona emir veremiyorum.
Anne: Onu etkilemek pek kolay olmasa gerek.
Çocuk: Evet artık o bir bebek değil.
Anne: Evet sen onu bu haliyle daha çok seviyor olmalısın.
Çocuk: Evet. Ama ona emir vermeye çok alıştığım için bu halini yadırgıyorum. Belki ara sıra onun dediklerini uygularsam daha az kavga ederiz, ne dersin?


İlk başta anne-babalar etkin psikolojik dinlemeyi yeterince kullanırlar ancak zamansızlıktan ya da kendi tutumları işe karıştığından zamanla bundan vazgeçerler. Etkin dinleme her zaman kullanılmayabilir. Bazen çocuk bilgi ister, o zaman bilgi vermek en
uygun tepkidir. Ayrıca, diğer kişilerin baskısı ile ve zaman az olduğunda, etkin psikolojik dinlemeyi denemek yararlı değildir. Her şeyden önce, anne-baba problemi olduğu zaman etkin dinlemeyi kullanmamalıdır.Duyulduğunu ve anlaşıldığını bilmek öylesine hoş bir duygudur ki konuşan dinleyene karşı bir yakınlık duyar. Her birey sevgiye tepki verir. Kişi empati kurup doğru olarak dinleyince karşısındakini anlar. Bir anlamda kişi kendisini karşısındaki kişinin yerine koyar. Empati kurmayı öğrenen yetişkinler çocuklara daha fazla anlayış gösterirler.


Etkin dinlemenin aşırı kullanılması ya da uygun zamanda ve durumda kullanılmaması işlerlik sağlamaz. Bu nedenle zamanlamanın ve koşulların sağlanması gerekir.Çocuğun iyi bir dinleyiciye ihtiyacı vardır. Benlik saygısını geliştirmek ve sağlam bir ilişki kurabilmek için dinleme önemlidir. Yetişkinler empatik anlayışla çocuğu dinlerse onun sorununu çözebilir. Çocuk böylece kendisi hakkında daha olumlu duyguya sahip olur. Bir kişiyi dinlemek, ona saygı gösterildiğini iletir ve sağlam bir ilişki kurulmasında yardımcı olur. Hem saygı hem de ilişki, benlik saygısının oluşmasına yardım eder. İnsanların karşısındakini yalnızca dinleyerek ona yardım edebileceklerini anlamaları ve kabul etmeleri zordur. Birçok yetişkin, çocuklarla iletişim kurmada ve onların sorunlarına çözüm getirmede esas görevlerinin, onlarla konuşmak, öneride bulunmak, uyarmak, öğüt vermek, çözüm yolları önermek, yargılarda bulunmak olduğuna inanır. Oysa çocukla kurulan iletişimde ve onun sorunlarını çözmede önemli olan çocuğa uygun konuşma ortamı hazırlamak ve onu dinlemektir.
Anne-babaların sorumluluk duygusu gelişmiş, iş birliğine yatkın, kendi kendini kontrol edebilen bireyler yetiştirebilmeleri, çocuklarıyla kuracakları sağlıklı iletişime bağlıdır. Bu da anne-babaların susmayı öğrenip çocukları dinlemeleri ile mümkündür. Bir başka ifadeyle çocuklarla sağlıklı iletişim kurmanın en iyi yolu önce çocuğu duymak, dinlemek ve ne demek istediğini anlamaya çalışmaktır. İyi bir dinleyici, iletişim kurduğu kişinin yalnız söylediklerine değil yüzü, eli, kolu ve bedeni ile yaptıklarım da duyar. Çünkü yüz ifadeleri el ve kol hareketleri, bedenin duruşu, sesin tonu gibi sözsüz mesajlar kullanarak da iletişim kurulur. Gerçek dinlemenin ilk ve en önemli koşullarından biri, dinleyen kişinin doğal duruş ve hareketleriyle bedenen dinler duruma geçmesidir. Bunun için dinleyen kişi doğal olmalı ve rahat bir yere oturmalıdır. Dinleyen rahatsa karşısındaki kişiyi daha iyi dinleyebilir ve onunla daha rahat ilgilenebilir. Dinleyenin duruşu, oturuşu ve hareketleri doğalsa konuşan kişiyle daha sağlıklı iletişim kurabilir Çocukla konuşurken çocuğun boy hizasına gelecek şekilde çömelmeli, diz çökmeli veya çocuğu kendi boyuna göre yükseltmek için onu kucağına almalıdır. Kucaklayarak, öperek, okşayarak kurulan ilişki, bedensel temasa duyulan ihtiyacın karşılanmasında önemli rol oynar.

Çocuk kendisine bedenen yakın duran, yüzüne bakan kişiye daha çok yakınlık, güven ve konuşma isteği duyar. Herhangi bir şeyi anlatırken, "Tamam sen anlat, ben dinliyorum." diyerek TV izleyen babasına ya da "Tamam seni dinliyorum." diyerek ev işleri yapmaya
devam eden annesine anlatma isteği duymaz.

 İyi Bir Dinleyici Olmak İçin Temel İlkeler
 Susun.
 Konuşanı rahatlatın.
 Dinlemek istediğinizi gösterin.
 Dikkat dağıtıcı öğeleri uzaklaştırın.
 Karşınızdaki kişiye empati gösterin.
 Zaman tanıyın.
 Öfke ve olumsuz duygularınızı kontrol edin.
 Soru sorun.
 Yargılayıcı olmayın.


Sen ve Ben Mesajı
"Ben dili", kişinin o anda karşılaştığı durum ya da davranış karşısında kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan bir ifade tarzıdır. Genellikle anne ve babalar iletişimde duygu ifade etmeyen “sen dili”ni kullanmaktadır. Sen iletileri genellikle emir verme, yargılama, öğüt verme gibi iletişim engellerini içerir. Örneğin: "Her akşam aynı şey, tutturuyorsun oyun oynayalım diye! Benim yorgun olabileceğim hiç aklına gelmiyor değil mi? Yaramaz ve şımarık bir çocuk gibi davranıyorsun! " "Çok kabasın her zaman sözümü kesiyorsun." "Kes şunu! Terbiyesizlik yapma !" Ana-baba çocuğun davranışını kabul etmediği zaman o davranış nedeniyle ne hissettiğini çocuğa söylerse ileti, “sen iletisi”nden “ben iletisi” ne dönüşür. Yani ben dilinde duygular konuşur: Örneğin:
"Bu akşam çok yorgun hissediyorum canım. İstersen oyun oynamayı başka bir akşama erteleyelim. " "Bir şey söylemeye başlayıp da bir türlü sonunu getiremediğim zaman çok rahatsız oluyorum." "Çok gürültü yapınca başım ağrıyor." Anne-baba ve çocuk arasında meydana gelen anlaşmazlıklar, çocuğun yaptığı olumsuz davranışlar sonucunda oluşur. Çocuğun olumsuz davranışları ya da sözleri anne-babada hoşnutsuzluk, kızgınlık gibi duygular yaratabilir. Bu duygular karşısında tepkilerini genellikle şöyle ifade ederler: "Ne laf anlamaz çocuksun.", "Sana kaç kere tembih ettim.", "Neden dikkat etmiyorsun?", "Geri zekâlı!", "Aptal!" vb. Genellikle kızgınlık ifadeleri sen dili ile gönderilir. Sen mesajı, iletişimi engeller. Sen dili, sen mesajıdır. Yetişkinler tarafından gönderilen kızgınlık ifadelerinde, kızgınlığın gerçek nedeni açıklanmaz. Sen mesajının odak noktası karşıda bulunan kişidir. Sen dili ile gönderilen kızgınlık ifadeleri davranışa değil, kişiye yönelik açık saldırılardır. Çünkü sen mesajı, karşıdaki kişi hakkında olumsuz bir yargıyı içerir. Bu durum kişiyi üzer, gücendirir, onurunu kırdığı için direnmesine ve karşılık vermesine neden olur. Ayrıca sen mesajı itham
edici ve suçlayıcıdır. Sonuçta mesajı alan kişide davranış değişikliği meydana getirmez. Aksine çocukta düşük bir benlik saygısı oluşturur. Ayrıca çocuğun olumsuz davranışı sürdürmesine de neden olur.

Özellikle sen dili ile yapılan küçük düşürücü ifadeler, "geri zekâlı, aptal, tembel" gibi lakaplar çocuklar tarafından ciddiye alınabilir; çocuk sevilmediğini, kabul edilmediğini düşünür, öz güveni sarsılır Onuru kırılan çocuk, "Ama siz de hatalı davranıyorsunuz.", "Siz
de daha mükemmel değilsiniz." gibi karşılık vermeye başlar. Bu durum karşısında, yetişkinler çocuğa daha fazla ceza vermeye başlarlar. Bu da çocuğun isyankâr olmasına neden olur. Birçok yetişkin, çocukları cezalandırmak için sözel cezaları seçer ve sözel cezaları “sen dili” ile ifade ederler. “Sen dili” ile gönderilen küçültücü sözler ise fiziksel cezalardan daha çok olumsuz etki yaratır.
Çocukları eleştirerek, yargılayarak, suçlayarak yetiştirmeye bazı psikologlar "zehirli terbiye" adını vermişlerdir. Sağlıksız ailelerde uygulanan zehirli terbiye ve zehirli terbiyede çocuğa takılan aşağılayıcı lakaplar, çocuğun kendisine olan saygısını yok eder. Kendine
güvensiz, başkalarını memnun etmek için yaşayan insanlar haline gelir Örneğin başarısız olan bir çocuğa da, ödevini yapamayan ya da herhangi bir mesajı yanlış algılayan çocuğa da "sen aptalın birisin" gibi aynı ifade kullanılır. Her durum için kullanılan bu genel ve olumsuz yargı, bir süre sonra çocuğun ben ne yaparsam yapayım annem ya da babam bana "sen aptalın birisin" diyecek, şeklinde bir beklenti içine girmesine neden olur.

Sen dili:
 Suçlayıcıdır.
 Davranıştan çok kişiliğe yöneliktir.
 Çocuğa anlaşılmadığını hissettirir.
 Yeniden konuşma isteğini engelleyicidir.
 Neye kızıldığının anlaşılmamasına neden olur.
 Çocuğu incitir, kırar.
 Çocuğun direnmesine yani savunucu iletişime neden olur.


Ben Dili
Ben dili ile mesaj göndermede temel düşünce karşıdaki kişinin davranışını ve bu davranışın çevrede uyandırdığı etkiyi vurgulamaktır.
Ben mesajı, bizimle ilgili iletimlerdir. Başkaları hakkında değerlendirme ve yorumlarımızı değil, bizim duygu ve düşüncelerimizi açıklar. "Ne terbiyesiz çocuksun. Anneyle bu şekilde konuşulur mu? Saygısız!" gibi bir sen mesajı yerine, "Bu şekilde cevap verdiğin zaman son derece kırılıyorum, üstelik bana saygı duymadığını düşünüyorum." diyen bir ben mesajı duygularımızı (kırılıyorum),  düşüncelerimizi (bana saygı duymadığım düşünüyorum) açıkladığı gibi sen mesajının içerdiği saldırıyı da ortadan kaldırdığı için,
tartışmanın daha büyük boyutlara ulaşmasını engeller.

Ben dili ile mesaj göndermede genel yargı içeren ifadeler kullanılmaz. Bunun yerine düzeltilmesi ya da değiştirilmesi istenen davranış vurgulanır. Örneğin "Sen tembelin birisin." ifadesi genel bir yargı içerir. Oysa "Derslerine çalışmadığın için başarısız olmana hem üzülüyor, hem de kızıyorum." denildiğinde çocuğa hatalı olan davranış ve bu davranışın karşı taraftaki kişi üzerindeki etki ve uyandırdığı duygu belirtilmiş olur. Ben dili ile konuşmak duygu ve düşünceleri anında ilettiği için kullanan kişiyi rahatlatır. Kızgınlık ve öfke gibi birikimleri önler. Anne-babanın da beklentileri ve duyguları olduğunu açıklar. Duyguların açıklanması çok önemlidir. Çünkü düşünceler, zevkler, değerler kişiden kişiye değişse de duygular bütün insanlarda aynıdır
Ben Dilinin Önemli Özellikleri
Konuşanı rahatlatır, duyguların açıklanması, kişinin rahatlamasına yardımcı olur. Belirgin etkiyi düşünen anne ya da baba bazen belirgin etki olmadığını fark ederek aslında kızgınlığının çocuğun davranışı nedeniyle olmayıp özel yaşantısında karşılaşmış olduğu olumsuz bir duygudan kaynaklandığını fark eder."Ben" mesajında çocuğa karşı bir saldırı olmadığı için çocuk söyleneni savunmaya gitmeden, benlik saygısı zedelenmeden davranışının sorumluluğunu üstlenir, değiştirmeye yönelebilir. Dış denetim ve tehdit yerine, iç denetim ağırlık kazanır. Gerçekten de çocuktan beklediğimiz davranışların oluşmasında “ben dili” çok etkili ve doğru bir iletişim aracıdır. Ben dili çocuğun ana-babasının kabul edemediği davranışını değiştirmesinde daha etkili olduğu gibi, çocuk-anne-baba ilişkisi için de daha sağlıklıdır. Ben dili çocuğu direnmeye, isyan etmeye yöneltmez. Çünkü ben dili davranışı değiştirme sorumluluğunu çocuğa verir. Ben mesajlarının etkili olmasının nedeni "sorumluluk mesajları" olarak değerlendirilmelerinden kaynaklanır. Ben mesajı gönderen bir kişi kendi hakkında yaptığı değerlendirmeyi karşısındaki kişiyle paylaşmak üzere sorumluluk yüklemektedir. Bu nedenle karşısındaki kişinin davranışlarını değiştirme olasılığı da yüksektir. Çocuğun olumsuz bir davranışı karşısında anne-babanın gerçek duygu ve düşüncelerini çocuğu suçlamadan ortaya koymaları, çocuğun savunucu tutuma geçmeksizin durumdaki rolünü ve sorumluluğunu görmesine yardımcı olur. Araştırma sonuçları, ben dili ile hitap edilen çocukların düşünme yeteneklerinin arttığını, sebep-sonuç ilişkilerini daha iyi anladıklarını ve daha sorumlu olduklarını göstermiştir. Ben mesajları çocuğun bencillikten kurtulmasına, dış kontrol ve tehdit yerine, iç kontrol ve iç denetimi de kazanmasına yardımcı olur.

Ben dili:
 Savunmaya itmez.
 Suçluluk hissettirmez.
 Duygunun nedeni anlaşıldığı için iletişim sağlıklı olur.
 Ben iletisi alan çocuk başkalarını düşünmeyi de öğrenir.
 Yakınlaşmayı sağlar.
 Anlaşmazlıkları azaltır.
 Konuşan kişiyi rahatlatır.
 
 
 
 
 




Kaynak:megep ALTINTAŞ, Ersin ve Devrim ÇAMUR. Sözsüz İletişim ve Beden Dili, NobelYayıncılık, Ankara 2001.BALTAŞ, Acar. Anne-Baba El Kitabı, 2.Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1994. CÜCELOĞLU, Doğan, İyi Düşün, Doğru Karar Ver, Sistem Yayıncılık,İstanbul, 1993. CÜCELOĞLU, Doğan.Yeniden İnsan İnsana, 10. Baskı, Remzi Kitabevi,İstanbul, 1995. CÜCELOĞLU, Doğan. İnsan ve Davranışı, 7.Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul,1997.ÇAĞDAŞ, Aysel ve Zarife SEÇER. Çocuk ve Ergende Sosyal Ahlak Gelişimi,.1. Baskı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2002.DÖKMEN, Üstün. İletişim Çatışmaları ve Empati, Sistem Yayıncılık, İstanbul,2000.GÖKÇE, Orhan. İletişim Bilimine Giriş-İnsanlararası İlişkilerinSosyolojik Bir Analizi, Turhan Kitabevi, Ankara, 1993.NAVARO, Leyla. Beni Duyuyor Musun? Ya-Pa yayınları, İstanbul.1987 ÖNDER, Alev. Ailede İletişim “Konuşarak ve Dinleyerek Anlaşalım”, 3.Baskı, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.ÖZ, İlkim, Çocuk ve İletişim, Ankara, 1997 ÖZGÜVEN, İbrahim Ethem. Ailede İletişim ve Yaşam, PDREM Yayınları,Ankara, 2001. ROEBUCK, Chris. Etkili İletişim Kendi Kendini Geliştirme Programı, Çev:Ali Cevat Akkoyunlu, 1.Baskı, Doğan Kitapçılık, İstanbul, 2000.YAVUZER, Haluk. Çocuk Psikolojisi, 13. Baskı, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1996.YAVUZER, Haluk. Ana-Baba ve Çocuk, 12.Baskı, Remzi Kitabevi,İstanbul,1999.