Sorunlu bir ailede büyüyen her çocuk gibi; evlenmek benim de korku ile baktığım bir şeydi. "Asla evlenmeyeceğim", "Annem gibi olmayacağım" cümleleri dilimden düşmezken; bir kitap okudum. Yok öyle hayatım falan değişmedi! Sadece bir hayal eklendi hayatıma. Bir "Ada".
Evlenmekten feci halde korkarken; bir yanım gizli gizli bu hayali kurmaya devam etti. Çok istediğini hayatına çağırırsın ya, ben de bilmeden çağırdım Ada'mı hayatıma. Bir bebeğim olsa. Adı "Ada" olsa. Çok istedim, çok bekledim, çok hayalini kurdum onun. Bir Ada'm oldu.
O kitabı okuduktan çok sonra; o dikdörtgen plakanın üzerinde ikinci pembe çizgiyi gördüğüm anda değişti hayatım işte. Bambaşka bir hale büründü. Oğlum oradaydı. Ada'm oradaydı.
Vazgeçemem zannettiğim her şeyden o saniyede vazgeçtim. Ona zararı olabilecek her şeyi bir anda sildim attım hayatımdan. Tiryakisi olduğum kahveyi bile içmeyecek kadar abarttım hatta. Delirdin diyenlere de gülüp geçtim. Ben artık "anneydim". "Anne olmayan anlayamaz"dı. Kadın doğum doktorum (Dilek Küpelioğlu) "bir daha herhangi bir bahaneyle tarihinden önce gelirsen ultrasona sokmayacağım seni" diyecek kadar bıktı oğlumu özlemelerimden. Hatta "oldu olacak, alın bu cihazı evinize götürün bari" diyecek kadar sinirlendi bazen. Enjeksiyon fobim olduğunu bilen herkes aynı şeyi söyledi; "çıldırma, sen normal doğum falan yapamazsın!". "Doğduğu anı göreceğim" diye tutturdum, gördüm çok şükür her şey yolunda gitti.
Hayatta bir çok mutlu an yaşadım! "En mutlu olduğum an" dediğim bir çok şey oldu. Ama oğlumu kucağıma verdikleri an; anladım ki mutluluk zannettiğim şey aslında hiç bir şey değilmiş. Kollarıma bırakılan lacivert gözlü, kırmızı suratlı, yapışık saçlı şeyi gördüğüm anda, aşık oldum. Babasına verdiğim sözü tutamadım. "Senden başkasına aşık olmayacağım" derken bunu hesaba katmadığım için kendime kızdım. Aşk denen şeyi o kadar hafife aldığım için kızdım.
Çok kötü bir loğusalık geçirdim, buna rağmen oğlumu göğsümde büyüttüm. Koynumda uyuttum. Alışır diyenlere inat kucağımdan indirmedim. Sadece o sakinleştiriyordu beni. Öyle sakinleştim.
İlk dişi çıktığında tanıdığım herkesi aradım! "eee yani?" diyenlere içimden küfür ettim. İlk adım attığında gözlerime inanamadım. İlk anne deyişinde hissettiğim duygunun sanırım dilimizde bir adı yok. İlkleri, ikincileri, üçüncüleri... binincileri. Hepsi özeldi, hepsi ayrıydı, hepsi heyecanlıydı.
Bu oğlumla 4. anneler günüm. Anne olmakla ilgili bir yazı yazmak isterdim ama hala öğrenmeye devam ettiğim bir şey hakkında yazabilecek kadar kabiliyetli değilim.
Her gün yeni bir yanını öğreniyorum anneliğin.
Her gün yeni bir yanını öğreniyorum kendimin.
Her gün yeni bir yanını öğreniyorum bebeğimin.
Bu yüzden sadece ona hissettiklerimle ilgili yazmak istedim. Çünkü ona hissettiklerim o pembe çizgiyi gördüğüm anda başladı ve hiç tükenmeden, öylece, kocaman bir biçimde duruyor içimde. Aynı heyecan, aynı korku, aynı sevinç, aynı mutluluk ve aynı aşk!
Anne olmayı seven herkesin anneler gününü kutlarım.Her anneler gününde -bebekleri kaç yaşında olursa olsun- elleri ellerine değsin, gözleri gözlerine değsin, dudakları yanaklarına değsin.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Fikrinizi paylaşın