Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Ekim 22, 2013

Ay vallahi tükendim!


Ben annenin zeki, çevik ve aynı zamanda tükenmemişini severim.

Tükenmişlik sendromu, pek çoğumuz gibi benim de bilgi dağarcığıma Meryem Uzerli sayesinde girdi. O dönem pek severek izlediğim dizinin en sevdiğim kahramanı gizemli bir şekilde ortadan kaybolunca ben de merakla takip ettim gelişmeleri. "o parayı bana verseler hayatta tükenmem lan ne tükenicem" diyenler de "sektörde oyuncular sömürülüyor" diyenler de yanıldı zira kendisinin hamile olduğu ortaya çıktı bir süre sonra. Ben de içimden "haaah şimdi görürsün asıl tükenmeyi!" dedim. Zira ben tükenmişlik sendromuyla kanka olmuşum da ne yaşadığımdan haberim yokmuş uzunca bir süredir.

Her sabah saat 08:20 gibi mesainizin başladığını düşünün, üstelik öyle "ay ayılayım" "alarmı beş dakika erteleyeyim" "aman on dakika daha uyuyayım da trafik vardı derim" falan şeklinde geciktirilemeyecek bir mesai. Gözünü açtığın an, emir ve komutaya hazır olmalısın. Hızlıca yatak döşek toplayıp, miskin geceliklerden kurtulup koşar adım mutfağa yollanıp çıldırmış gibi acıkmış iki yavruyu doyurmak için yeterli enerjiyi biriktirmiş olman gerek bölük pörçük uyunmuş gece uykusunda. 

Sonra evi bilmem kaç milyonuncu kez yaşanabilecek asgari düzeyde bir hijyene ve düzene kavuşturmalısın, aralarda öğle yemeği, ikindi kahvaltısı ve akşam yemeği hazırlamalısın ki yavrular büyümeleri için gereken miktarda enerji ve vitamin alabilsin. Bu esnada işleri sabote etmekle yükümlü iki miniğin de gönlünü eylemelisin ki yeterli bir anne olabilesin. Çamaşırıydı, bulaşığıydı, ütüsüydü, memesiydi, bez değiştirmesiydi, aktivite saatiydi, kitap okuma vaktiydi derken akşam altı civarında kayış kopsun, saat yedi buçuk olsa da evlatlarımı uykuya yatırsam diye dakika saymaya başla, sekizde büyük olanı, şanslıysan biraz geçe de ufak olanı uyut, koltuğa artık sen olmayan vücudu yığ ve ertesi sabah aynı şeylere yeniden başlayacağını bil.

Sonra da tükenme!
Oldu.

Bir süredir üzerimde fazlaca stres yükü hissettiğim için terapiye gidiyorum, stresle ilgili kitaplar okuyorum, eğitimler alıyorum. Hepsinde şarj zamanı denen saatlerden bahsediliyor. Yani gün içinde kendine sevdiğin şeyleri yapacak kadar vakit ayırmaktan. 

Olur, ayıralım, da nasıl ayıralım?

Bir arkadaşımla şarj zamanı yapmaya karar verdik, onun da Ada'dan bir yaş küçük bir oğlu var, iki oğlan büyüten annelerin ellerini öpüyorum buradan, Allah bir daha başıma getirmesin, o kadar diyorum. Bir cafeye gittik, gayet azimliyiz kendimizi şarj etme konusunda, kahveleri söyledik, oğlanlara limonata söyledik, kızı pusette uyutmuştum zaten, kahveler gelmeden oğlanlar itişip kakışmaya başladılar, "senin limonatandaki limon daha büyük" "o sandalyeye ben oturcam" "ben büyüğüm kuralları ben koyarım" vesaire tepişip duruyorlar, biz de kendimizi şarj ediyoruz. Kahveler geldiği an bir gürültü koptu, oğlanlardan küçük olanı sandalyeden düşüp parmağını kırdı. Kahveler kaldı. "Aslında hata ediyoruz, çocuklar bizim zevk aldığımız şeyden zevk almak zorunda değil, haydi oyun alanına bırakalım da vitrin bakalım" dedik (anne dediğin hatayı hep kendinde arar ya!) oyun alanına bıraktık çocukları, daha yürüyen merdivenlerde "küçük oğlan altına işedi gelin alın" diye aradılar, döndük aldık çocukları paşa paşa.

"Arkadaşla sohbet faslını geç Nehir, başka neden zevk alırsın onunla şarj et sen kendini en iyisi" dedim kendime, zira görünen o ki, erkek annesi olan arkadaşlarımla çocukları askere göndermeden vakit geçiremeyeceğiz, kız annesi olanlar da ilkinin kız olmasından aldıkları cesaretle ikinciyi yaptılar, onlarla görüşebilmek bambaşka baharlara kaldı.

Dedim ki ben alışveriş severim, alışveriş yapayım en iyisi. Facebook sayfamı takip edenler mağazadan kovulma öykümüzü okumuşlardır tekrar yazmayı sinir sistemim kaldırmayacak. Arkadaşla sohbeti, alışverişi geçtik, başka ne ile şarj edebilirim bu bünyeyi? Kuaför? Yok almayayım, en son kuaför deneyimimde (ki kendisi 8-9 ay öncesine tekabül ediyor) Ada kuaförde destan yazmıştı, tekrarını yaşamak değil hatırlamak bile çarpıntı yapıyor bünyemde. Kişisel bakım anlayışım diş fırçalamak ve banyo yapmak çok uzun bir süredir. (Kendinizi şımartın başlıklı mailler atan firmalara selam olsun)

Böylece kendimi şarj etme hevesim de kursağımda kalmış vaziyette, telefonumdan hallice bir şarj durumuyla ortalarda geziyorum- ki IOS 7 de yüklemedim! Her gün aynı şeyleri yap, üstelik hep yapmaya devam edeceğini bil, karşılığında sendrom üstüne sendrom, atak üzerine atak yaşa, dert anlatmayı denediğin herkes sana akıl versin (çünkü benim aklım yok, yardımcı tutmayı akıl edemiyorum) sonra da tükenme.

Oldu. Tabii.

Cem Yılmaz'ın, Vizontelede bir repliği vardı; " beni övme kardeşim bana para ver", bu sıralar bu repliği revize etmiş halde kullanıyorum, "bana akıl verme kardeşim biraz huzur ver"

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın