Beylikdüzü'ne taşınalı iki yılı biraz geçti. İlk taşındığımız yıl, Beylikdüzü hakkında çok hoş şeyler düşündüğümü söyleyemeyeceğim. Sosyal bir belediyeden, çocuk dostu mekanlardan, çocuk odaklı bir yaşam standardından sonra bana fazla asosyal, fazla yalnız ve yaşanması zor bir yer gibi gelmişti. Zamanla (bunda belediyenin biz taşındığımız yıl el değiştirmesinde ne kadar etkisi var bilemiyorum) çevre ve yaşam şekli değişmeye başladı. Belediyeyle ilk iletişimim "Çocuk dostu bir semt değilsiniz" çerçevesinde olsa da, fikrimi değiştirmeye yeterli olacak kadar güzel düzenlemeler olmaya başladı bu iki yıllık süre içinde. Mesela, pusetle daha rahat dolaşabilmeye başladık. Mesela, çevrede çocukla gidilebilecek mekanlar arttı. Mesela bilinçli ebeveynlerden oluşan bir ebeveyn profili için çalışmalar yapılmaya başlandı. Beylikdüzü Kültür Merkezi'nde "Evlilik öncesi ve sonrası" için bir evlilik okulu var mesela. Gebeler için bir gebe okulu var. Anne babalar için de bir Anne-Baba okulu.
Bu çarşamba ilki düzenlenen seminerine katıldım ben de Anne-Baba okulunun. Uzman psikolog Kubra Saral ve Aile Yasam Kocu Ayfer Guler katılımıyla düzenlenen seminere katılım inanılmaz yoğundu. Çoğu seminerde görmediğim bir şekilde, babaların da katılımı vardı- ki bu beni özellikle mutlu etti- Katılım o kadar fazlaydı ki, salon koltukları yetmedi, sandalye takviyesi yapıldı. Seminer düzenleyen biri olarak, böyle bir katılımın ancak çok başarılı bir reklam çalışması sonucunda olabileceğini tahmin edebiliyorum. Herkese ulaşmanın yolunu bulmuşlar demek ki.
Uzman psikolog Kübra Saral'la ilk kez tanıştım ve sunumunu çok başarılı buldum. Aynı şekilde, Yasam Koçu Ayfer Güler ismini de ilk duyuşumdu, o da konusuna çok hakim ve çok başarılıydı.
Kısa notlar aldım ve okuyanlarla paylaşmak istedim çünkü bence çok kilit noktalardan bahsedildi;
Mesela, ekranların (televizyon, telefon, pc) çocuk gelişimine zararlı olduğu tüm ebeveynlerce bilinen bir şeydir. Ben televizyon izlemelerinden hoşlanmadığım için evde mümkün olduğunca televizyondan uzak bir hayat yaşamaya çalışıyorum. Ekranların beyin gelişimi için zararlı olduğunu, çocuğu sosyallikten uzaklaştırdığını çok okumuşumdur, çok dinlemişimdir. Fakat seminerde, hiç düşünmediğim bir noktayı öğrendim; ekran yasağının çocuğun sosyalleşmesinde, aile ilişkilerinde ve bilişsel gelişiminde olumsuz etkileri olabileceği. Bunu ilk duyduğumda "yok artık" diye düşünsem de, göremediğim noktanın, haklı bir nokta olabileceğini düşündüm; mesela, çocukların bir araya geldiklerinde, izledikleri filmler, oynadıkları oyunlar ya da reklamlarda gördükleri bir ürün hakkında konuşabileceği, bundan mahrum kalan çocuğun bu sohbet içinde kendini dışlanmış hissedeceği hiç aklıma gelmedi.
Kontrollü bir şekilde kullanılan ekran, ebeveyn ve çocuk için faydalı hale getirilebiliyormuş. Örneğin hepimizin peşinde olduğu "kaliteli zaman" ekran karşısındayken bile yaratılabiliyormuş, bir filmi çocukla birlikte izlemek, ortak bir nokta yaratmaya, sohbet konusu bulmaya, çocukla vakit geçirmeye yardımcı olabiliyormuş. İki saati geçmemek kaydıyla (okul çağı çocuklar için) ekranı kontrollü olarak kullanmak, çocuğa zarardan çok fayda sağlıyormuş. Ekran konusunun dikkat edilmesi gereken noktaları, 0-2 yaş aralığındaki çocukları ekrana hiç bir şekilde maruz bırakmamak, daha büyük çocuklar için çok kısa süreli ebeveynli ekran kullanımı (ekranda gördüğü nesneleri açıklamak, şarkıları birlikte söylemek vs ) ile ekranı pasiften aktif hale geçirmek, ekran ile geçirilen zamanın aile ile geçirilen tüm zamanı kapsamaması ve aile iletişiminin yerini almamasına dikkat etmek, izlenen programların çocuğun yaş ve gelişimine uygun seçilmesi...Çocuğun, televizyonda ya da bilgisayar oyununda etkilendiği karakterin neden ve nasıl çocuğu etkilediğini çözmek, çocuğun karakter gelişimini çözmekte yardımcı olabiliyormuş ebeveynlere. Çocuğun hangi duygusunun ne şekilde geliştiği (öfke, sevgi, merhamet vs) bu şekilde izlenebilirmiş-ki bence de bu çok büyük bir ipucu olabilir, bunu hiç düşünmemiştim.-
Ekran çocuğa kontrollü bir şekilde kullandırılırken, ebeveynin yapması gereken en önemli şeylerse, çocuğu sosyal medyadan uzak tutmak (eklediği arkadaşları belki seçebiliyoruz ama o arkadaşların -aileden biri bile olsa- çocuğun yaşına uygun paylaşımlar yapıp yapamayacağını seçemeyiz ve kontrol edemeyiz) çocuğa, kimlik bilgilerinin paylaşılmaması gerektiğini, göndericisi bilinmeyen/tanınmayan mesaj ve e-postaların açılmaması gerektiğini, adres - okul adı gibi kişisel bilgilerin paylaşılmaması gerektiğini, bunların güvenli olmadığını anlatmak, ekranların çocuğun "özel" eşyası olmamasına dikkat etmek (bilgisayar ve televizyonun odasında değil, ortak yaşam alanlarında bulundurulması, tablet, telefon gibi taşınabilir olanların ise, aile yanında kullanılmasına özendirilmesi)
Akşam yemekleri aile için en önemli iletişim kanalı malum. Önemi tüm psikologlarca anlatılıyor. Ekran bu kanaldan uzak tutulacak ilk şey olmalıymış. Akşam yemeğinden bahsetmişken, seminerin ilerleyen saatlerinde aldığım başka bir notu da ekleyeyim; yemek masası, çocuğun terbiye edileceği, okulunun ve derslerinin konuşulacağı, günün sıkıntı ve sorunlarının konuşulacağı bir yer değil, tüm ailenin bulunduğu, farklı sohbet konularının konuşulduğu ve tüm ailenin iletişime açık olduğu bir yer haline getirilmeliymiş. Çoğu ailede akşam yemeğinde tüm aile bir araya gelemiyor fakat, buna dikkat etmek aile bağlarını güçlendirmek için çok önemliymiş.
Çocuğunuzla iletişim sorunu yaşıyorsanız (özellikle ergen ebeveynleri için önemli bir nokta); çocuğu sıkmadan onun dünyasına dahil olmanız gerekiyormuş. Onun zevklerini benimsemek, yapmak istediklerini birlikte yapmak, çocuğun anlaşıldığını hissetmesine yardımcı oluyormuş. Mesela, bir filmi birlikte izlemek, o film hakkında sohbet etmek, bir oyunu birlikte oynamak, alışverişe birlikte çıkmak ve bu saatlerde çocuğu eleştirmeden, yargılamadan ve onun hoşuna gitmeyecek şeylerden (okul, ödev, hatalar, davranışlar) hiç bahsetmeden zaman geçirmek, çocuğa onun yanında olduğunuz mesajını vermenin en eğlenceli ve en kolay yoluymuş. Çocuklar yetişkinlerin dünyasına dahil olamazmış çünkü hem yeterlilikleri yokmuş hem de sıkıcı bulurlarmış bu sebeple, çocuğun yaşına uygun oyunlar, onu eğlendiren konular, yapmayı sevdiği şeyler her ne ise, ebeveynin bunları gözlemleyip, çocuğun dünyasına girmesi gerekiyormuş.
Uzun uzun konuşulan başka bir konu, çocuğumuzu cinsel istismardan korumanın yolları ve ona cinsel bilgileri ne kadar ve nasıl anlatacağımız idi, ancak blogda daha önce de bahsettiğim bir kitap içeriği genelinde konuşulduğu için, bu konuda notlar alma gereği duymadım. Dilerseniz linkten okuyabilirsiniz.
Çocuğunuzla doğru iletişim kurmanın yolu, onunla korkuya değil, güvene dayalı bir ilişki kurmak bunun için de, çocuk size ne anlatırsa anlatsın dikkatle dinlemeye, 5N1K (ne,nerede,ne zaman, nasıl, neden ve kim) sorularıyla (sorgulayıcı şekilde değil, sohbet eder şekilde) ilgilendiğini belli etmeye, çocuğun anlattığı ne olursa olsun ilk tepki olarak asla yargı ve suçlama cümlesi kurmamaya, çocuğa asla -ma- eki ile biten cümle kurmamaya (bunu yapma değil, şöyle yap) , çocuğa asla "tamam" dememeye (tamam iletişimi kesen bir sözcükmüş), gözlerine bakarak ve başka bir şeyle ilgilenmeden dinlemeye, geçiştirmemeye ve bir sorunundan bahsettiğinde "sence ne yapabiliriz?" diye sorarak fikrini almaya, çocuğa asla ve hangi konuda olursa olsun yalan söylememeye (yalanın beyazı, pembesi, siyahı olmazmış) ve anne-çocuk arasında sır olmayacağını hem davranış hem sözlerle anlatmaya dikkat etmekmiş.
Ayfer Güler, benim de gönülden inandığım bir cümleyi, hem de bir kaç kez, üzerine basa basa söyledi salondaki tüm ebeveynlere; çocuklar bizim malımız değil. Onlara hükmetmeye hakkımız yok. Yargılamak da haddimiz değil. Biz onların dünyaya gelebilmeleri için elçiyiz sadece ve bu dünyada yaşayabilecek olgunluğa erişinceye kadar onlarla ilgilenmek ZORUNDAYIZ. Bu yüzden çocuğunuzla ilgili beklenti geliştirmek, onlara hükmetmek gibi bir lüksümüz yok. Onlar birer küçük insan. Fikirleri, düşünceleri ve hataları olan. Bizim gibi.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder
Fikrinizi paylaşın