Her "Bebek" doğduğunda bir "Anne" doğar.

Bu Blogda Ara

Beylikdüzü Mekanları

Işığını Takip Edenler

Beylikdüzü Anaokulu

Bumerang - Yazarkafe

Temmuz 16, 2014

Anı kurtarma timi klasiği: Ağlatma şu çocuğu cümlesi



Önceki akşam anneannemdeydik, bahçeye kocaman bir masa kurulmuş, tüm sülale orada. Sohbet harika, çocuklar ortalıkta koşturuyor falan, herkesin keyfi yerinde. Derken ablamın büyük kız geldi, sokağın başındaki tuhafiyeden bir şey alacağını söyledi, ablam net bir şekilde "hayır" deyip sohbetine döndü, yeğenim gitti. Bu hikayenin burada bitmesi gerekiyordu aslında değil mi? Öyle olmadı. Yeğenim belirli aralıklarla annesini taciz etti, mızmızlandı, arada ağladı, sürekli sohbeti kesilen anne sinirlenmeye başladı. Anneannem olaya karıştı ve sihirli cümleyi söyledi "ağlatma kızım şunu alıver ne istiyorsa" Yeğenim bu cümleyi duyduktan sonra taciz atışlarını sıklaştırdı, ablam çevredekilerin "ağlatmasana çocuğu" baskısına dayanamayıp parayı verdi, yeğenim uzaklaştı ve bir daha gece boyu annesinin yanına uğramadı. An kurtarıldı.

Ama yalnızca o an. Biliyorum ki böyle çok fazla anları olacak. Çünkü biz ebeveynlerin anı kurtarmayı seçmek gibi bir lüksü yok. Çünkü çocuklar yaşadıkları her andan bir şeyler öğreniyorlar. Çocuklar tacizci ve ısrarcı tutumu bizden öğreniyor. İşe yarayacağını biz söylüyoruz onlara çünkü. Aslında yaramaz olan çocuklarımız değil, anı kurtarmaya çalıştığımız için biziz.

Ada'nın hiç ısrar etmeyen bir çocuk olduğunu zannetmeyin. Beş yaşındaki her çocuk kadar ısrarcı ve inatçı o da. En azından babasına karşı. Çünkü bana sökmeyeceğini biliyor. Ortalıkta bir yabancı ya da babası yoksa, tutturmuyor. (eğer onlar varsa anahtar cümlenin geleceğini biliyor çünkü "ağlatma çocuğu") Bu noktaya kolay gelmedik tabii, satın almak için tutturduğu oyuncağı oyuncakçıda bırakıp, -hatta almaya karar verdiklerimizi de-, oyuncakçıdan çıktığım çok olmuştur benim. AVM boyunca yerlerde sürünerek oyuncakçıya geri dönmek için ağladığı da. Parktan eve kadar bacağımda bir koala gibi yapışık halde ağlayarak geldiği de. Çok isteyerek gittiğim arkadaş toplantısından beş dakika sonra kalkıp eve dönmüşlüğüm de. "Her istediğini -özellikle mantıksız olanlarını- her istediğinde yapamazsın" düsturu edinmeyen çocuğun geleceğinin nasıl olacağını düşünerek böyle davranıyorum ancak bir çocuğun göz yaşlarına kayıtsız kalabilmek her zaman mümkün değil tabii ki.

Biz çocuğa kıyamayan ve çocuğa kıyamadığı için onun gelecekte olacağı yetişkine kıyan bir milletiz maalesef.

Çocuk ağlamasını acıklı bulan (Yeşilçam bu yüzden çok ekmeğini yedi bunun belki de) ve çocuk ağlamaya başladığı anda o anı kurtarabilmek için saçma sapan çözümler bulan bir milletiz. Çocuk ağlayınca çikolata vermek diye bir şey var mesela bizde. Bu yüzden canımız sıkıldığı an iki tek atmak geliyor belki de aklımıza ilk olarak. Yurt dışı menşeili kitaplar "bırakınız ağlasın" derken yurdum psikologlarının "seni pamuklara sarmalar sararım" yaklaşımı bu yüzden daha çok tutuyor. Çünkü daha bizden.

Halbuki ağlamak iyidir. Bir kendini ifade etme biçimidir. Çocuğun ağlaması acınacak bir şey değildir bu sebeple de. (Tabi makul bir sebeple ağladığı sürece) Oysa bizde "ağlatma annesi" diye bir cümle var, bu an kurtarma timleri tarafından sıkça kullanılan. Aklı ve vicdanı yerinde olan hiçbir annenin çocuğunu ağlatmayacağını bilmeyen bu tim, kriz anlarında annenin en büyük düşmanı oluveriyor. O anı kurtarmaktan, çocuğu susturmaktan başka bir düşünceleri yok.

Halbuki ebeveynlerin anı kurtarmak gibi bir lüksü yok.Yaşadığımız her an, çocuğumuzun geleceğindeki karakterine bir yama yapıyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Fikrinizi paylaşın