Psikoloji bilimi yıllar boyu anne- çocuk ilişkisini ve bağlanmasını, bu ilişkinin ne zaman ve nasıl başladığını,çocuğu nasıl etkilediğini araştırıp durdu. Hatta güvenli bağlanma anne karnındayken mi başlıyor yoksa doğduktan sonra mı, annenin hamile olduğunu öğrendiği andaki duyguları güvenli bağlanmayı etkiliyor mu, annenin hamilelik sürecindeki "gebelikten memnuniyeti" çocuğu ne derece etkiliyor sorularının yanıtlarını aramaya kadar ilerlettiler bu araştırmaları. Anne ve çocuk ilişkisi yıllarca didik didik edildi fakat kimsenin diğer ebeveyni yani babayı arayıp sorduğu yoktu. Çünkü toplumsal iş bölümünde "çocuk" annenin payına düşüyordu. Bakımı, eğitimi, psikolojisi tamamen anneye endekslenmişti.
Toplumsal rol dağılımına göre baba dışarıda çalışır ve evinin geçimini sağlar, anne evinin ve çocuklarının bakımıyla meşgul olurdu. Sonra işler değişmeye, kadın iş yaşamına katılmaya başladı ancak değişmeyen bir şey vardı ki kadınlar evin geçimine de katkı sağlarken, erkekler evin ve çocukların bakımına aynı mesafede duruyorlardı.
Bu durum giderek kadınların psikolojisinde ve evliliklerde yaralar açmaya başlamışken psikologlar da "bebeğin var oluşunda babanın rolü"nü hatırlamaya başladılar.
80'li yıllarda yapılan araştırmalar babanın fiziksel varlığının çocuğun yaşamında neleri değiştirdiğini göz önüne sermeye başladı. 1984 yılında Easterbrooks ve Goldberg'in yayınladıkları "Baba Katılımının ve Ailedeki Ebeveynlik Özelliklerinin Bebeğin Gelişimindeki Etkileri" başlıklı makaleye göre, babanın bebeğin yaşamına fiziksel olarak katılımı bilişsel gelişimini ve problem çözme yeteneğini arttırıyor. Babanın çocuğuyla vakit geçirmeye zaman ayırması çocuğun analitik becerisini, sözel zekasını ve akademik başarısını olumlu olarak etkileyerek bilişsel gelişimine katkı sağlıyordu.
Bu yıllarda art arda yapılan araştırmalarda çocukların okul yaşamında hem anne hem babanın aktif olarak rol almasının, okulu ziyaretleri yapmalarının, veli toplantılarına katılımlarının çocukların akademik başarısında pozitif etkiye sebep olduğu, tek ebeveynin ilgilendiği çocukların ilerlemesi ile iki ebeveynin birlikte ya da ayrı ayrı okul yaşamına dahil olduğu çocuklar arasında yaklaşık yedi aylık bir fark olduğu da görülüyordu.
Ayrıca anne babanın ayrı ayrı da olsa çocuğun yaşamında aktif rol almalarının çocuğun farklı ebeveynlik modellerini deneyimlemesine, daha fazla uyarana maruz kalmasına sebep olduğu, bunun da çocuğun zihinsel ve sosyal gelişimini olumlu yönde etkilediği ileri sürülmekteydi.
Michael Lamb'ın "Yaşamın İlk Yıllarında Baba-Bebek ve Anne- Bebek Etkileşimi" makalesine göre babaların bebeğin bakımına katılımı güvenli bağlanmayı olumlu olarak etkilemekte, çocuk güvenebileceği ve destek alabileceği iki ebeveyni deneyimlemekte, bir ebeveynin eksik kaldığı noktaları diğer ebeveyn tamamlayabilmekteydi. Annenin tek başına bakım sağlamaya çalışmasının oluşturduğu engellenmişlik duyusuna maruz kalmayan bebeğin çevresine ve kendisine daha çabuk güvendiğini iddia eden bu araştırmaya göre, babanın aktif olarak bebeğin bakımında rol alması çocuğun dünyaya ve kendine olan güvenini arttırmaktaydı.
Aynı yıllarda yapılan başka bir araştırmanın sonuçlarına göre de çocuğun çift ebeveynli bir bakıma maruz bırakılması durumunda çocuğun eşitlik ve adalet duygularını içselleştirebildiği ve demokratik davranış biçimlerine yöneldiği gözlenmekteydi.
Bu araştırmaların anne ve babanın ilişkisinin yani bebeğin üçüncü ebeveyni olarak tanımlanan faktörün* ideal olduğu ailelerde yapıldığı muhakkak. Ancak işin ilginç yanı, babanın aileye etkin katılımı, hem kendisi için hem eşi için hem de üçüncü ebeveyn için (anne-baba ilişkisi) iyileştirici bir etki gösteriyor.
1989 yılında yapılan araştırmanın söylediği bu. Araştırmaya göre babanın bebeğin büyüme sürecine dahil olması üretkenliğini arttırmakta, diğer insanların mutluluğu için çalışmayı ve sorumluluk almayı öğretmekte, dünyaya bakış açısı değiştirmekte. Yani anne için hormonlar marifetiyle sağlanan şeyler baba için de mümkün. 1982 yılında yapılan farklı bir araştırma da çocuğun bakımına aktif olarak katılan babaların ailelerini daha kolay kabullendikleri, ebeveynlikten daha çok doyum aldıkları ve aileleriyle daha sıcak ilişkiler kurabildikleri gözlenmiş. Hal böyle olunca da anne-baba ilişkisi de iyileşiyor tabii ki. Annenin yükünün hafiflemesi de anneyi daha mutlu bir kadın haline getiriyor. ( Bunu da araştırmalar söylüyor.) 1982 yılında yapılan araştırma, eşleri çocuk bakımına katılan kadınların ebeveynlik ve kariyerlerini dengelemekte sorun yaşamadıklarını söylüyor.
Bu kadar araştırma ve olumlu sonuca rağmen, babaların çocuk bakımına katılım oranı ise yalnızca %20. (Bence Türkiye'de daha az.)
Babaların çocuk bakımına katılmasını engelleyen faktörler ile ilgili anket çalışmasının sonuçlarına göre babalar en çok cinsiyet rolü algıları nedeniyle bebeğin bakımına dahil olmuyor. 1989 yılında yapılan bu ankette babalar "erkeğin görevi evin geçimini sağlamaktır kadının görevi ise çocuğun ve evin bakımını üstlenmektir." şeklinde görüş bildirmişler ancak iyi haber şu ki 1995 yılında tekrarlanan araştırmada bu düşüncenin değiştiği görülmüş. Komik olanı, düşünce değiştiği halde ev işlerine ve çocuk bakımına katılım oranının değişmemiş olması. Eğitimli babalar kadın-erkek eşitliğini ve eşit sorumluluğu savunurken bunu kendi yaşamlarına yansıtmıyorlar. Bunun nedeni olarak da kimi zaman "eşlerinin buna gerek bırakmadığı"nı söylüyorlar.
Tüm bu bilgiler ışığında biz kadınlara iki önemli görev düştüğünü görüyoruz. Birincisi; çocuklarımızı toplumsal inançların değil değişen ihtiyaçların gerektirdiği rollerle büyütmek. Bırakın oğullarınız tencere tabakla, elektrik süpürgeleriyle, bebeklerle oynasın.
İkincisi de her şeyi yapabileceğimizi (tabii ki yapabiliriz ama yapmak zorunda değiliz.) düşünmemek ve babalara dahil olmaları için alan sağlamak. Emzirmek dışındaki her şeyi babalar da yapabilir.
O zaman #babalarsahaya
Not: (*) işaretli söz Byron Norton'a ait olan "Bir çocuğun üç ebeveyni vardır. Annesi, babası ve ikisinin arasındaki ilişki. Üçüncü ebeveyne dikkat edin!" sözüne atıf yapılmak üzere yazıldı.
Not2: Eğer baba fiziksel olarak ortada yoksa ya da vefat etmişse ikinci ebeveyn olarak başka bir aile büyüğü çocuğun yaşamında yer alabilir. Önemli olan sperm değil, çocuğun kuracağı bağ çünkü.